Rüya yorumu şirk mi (2)

Rüya yorumu şirk mi (2)

 

Sonra bana:

– Başını kaldır, dediler.
 

Başımı kaldırdım, bulut gibi (yüksekte bir ev) gördüm.

– İşte orası senin evindir, dediler.

– Bırakınız ben evime gireyim, dedim.

– Henüz senin tamamlamadığın bir ömrün var. Onu tamamlayınca evine girersin, dediler.” (Buhârî, Ta’bîr: 48, Buyû‘: bâb âkili’r-ribâ; Kitâbu’l-Cenâiz: 2/126. Hadîsi İbn Hanbel de rivâyet etmiştir: Kenzu’l-ummâl: 15/385-387)

“Rüyamda hurmalı bir toprağa seyahat ettiğimi gördüm. Burasının Yemâme olduğunu sandım. Meğer Yesrib imiş. Bu gece rüyamda kılıcımı salladığımı gördüm, kılıcın göğsü kesildi (kırıldı). Meğer bu, Uhud’da şehîd düşen mü’minlere işaret imiş; sonra tekrar salladım, kılıcım, eskisinden daha güzel bir hale geldi. Bu da Allah’ın nasîbettiği fethe ve mü’minlerin toplanıp çoğalmalarına işaret imiş. Bu rüyamda kesilen bir öküz de görmüştüm ki bu, Uhud günü bir grup mü’min(in öldürülmesin)e işarettir. Allah(ın onlara vereceği sevap, dünyada kalmalarından daha) hayırlıdır.

Ve daha sonra Allah’ın getirdiği yararlı şeyler, Allah’ın (ikinci) Bedir günü bize verdiği sadâkat ve metânetin sevâbıdır.” (Uhud Savaşından sonra düşmanın tekrar hücuma geçeceğini haber alan müslümanlar, çekinmeden onların üstüne gitmek üzere Bedr’e kadar varmış ve oradan bazı yararlar sağlayarak geri dönmüşlerdi (Buhârî, Ru’yâ: 44; Müslim, Ru’yâ: b. 4, h. 20).)

“Ben uyurken rüyamda iki elimde iki altın bilezik olduğunu gördüm. Bunlar ağırıma gitti. Uykumda bana ‘Onlara üfle!’ diye vahyolundu. Üfledim, uçtular. Bunları, benden sonra çıkacak iki yalancı (peygamber) olarak ta‘bîr ettim (Bunlar Peygamber’in kendi zamanında çıkmış idiler. Hadiste bunların Peygamber’den sonra güçleneceklerine ve peygamberlik iddiâ edeceklerine işaret edilmektedir.). Birisi San’alı (Esved) el-‘Ansî, diğeri Yemâme’li Müseylime’dir.” (Buhârî, Ta‘bîr: 38; Müslim, Ru’yâ: b. 4, h. 21)

“Bir gece rüyamda kendimi Ukbe ibn Râfi’in evinde gördüm. Bize İbn Tâb hurmaları getirildi. Bunu dünyada yükseleceğimiz, âhirette cennete gireceğimiz, dinimizin güzel olduğu, kemale erdiği şeklinde yorumladım.” (Müslim, Ru’yâ: b. 4, h. 18)

Abdullah ibn Abbas’ın rivâyetine göre bir adam Peygamber(sa.v.)e geldi:

 “– Ya Resulallah, dedi, ben bu gece yağ ve bal çiseleyen bir bulut gördüm. Halkın ondan avuç avuç aldıklarını gördüm. Kimi çok, kimi az alıyordu. Gökten yere uzanan bir ip de gördüm. Sen ipe yapışıp yükseldin. Senden sonra bir adam da yapışıp yükseldi. Sonra bir adam daha yapışıp yükseldi. Sonra bir adam yapıştı, ip kesildi, fakat tekrar bağlandı, o da yükseldi.

Ebûbekir:

– Ya Resûlallah, babam-anam sana kurban, Allah hakkı için bırak bunu ben ta‘bîr edeyim, dedi.

Allah’ın Elçisi:
– Ta’bîr et, dedi. Ebûbekir dedi:

– Bulut, İslâm bulutudur. Damıttığı yağ ve bal Kur’ân, onun tadı ve yumuşaklığıdır. Avuçlayıp kimi çok, kimi az alanlar, Kur’ân’ı çok veya az alanlardır. Gökten yere uzanan ip senin üzerinde bulunduğun hak(İslâm)dır. Yapıştığın bu yol seni yüceltecektir. Senden sonra ona yapışan adam da yücelecek, daha sonra yapışan adam da yücelecek, ondan sonra bir adam yapışınca ip kesilecek, fakat tekrar bağlanacak, o da yücelecek. Ya Resûlallah, babam-anam sana kurban, söyle, doğru mu yorumladım, yoksa hatâ mı ettim? Allah’ın Elçisi buyurdu ki:

– Kısmen doğru yorumladın, kısmen yanıldın.

– Allah hakkı için Ya Resûlallah, nerede yanıldım, söyle! dedi.

– Yemîn etme! dedi.” ‘Müslim, Ru’yâ: b. 3, h. 17)
Benzeri bir rüya da Bakara: 256. âyetin tefsîri münâsebetiyle, Abdullah ibn Selâm’dan aktarılmıştır: “Ben Allah Elçisi’nin döneminde şöyle bir rüya gördüm: Kendimi yeşil bir bahçe içinde gördüm (bahçenin genişliğini, çayır çimenle dolu olduğunu, yeşilliğini de anlatmıştır), ortasında dibi yerde, üstü gökte olan demir bir direk vardı. Direğin üstünde (tutunacak) bir kulp bulunuyordu. Bana ‘Ona çık!’ dendi. ‘Çıkamam!’ dedim. Bir hizmetçi geldi, arkadan elbisemi kaldırdı, ‘Çık!’ dedi. Çıktım, ‘Kulpa yapış!’ dedi. Kulpu tuttum, Kulp elimde iken uyandım, Allah’ın Elçisi(s.a.v.)e gelip rüyamı anlattım. Buyurdu ki:

– O bahçe, İslâm bahçesidir; direk de İslâm direğidir. Kulp da ‘el-‘Urvetu’l-vuska tutunacak sağlam kulptur. Sen ölünceye dek İslâm üzerinde kalacaksın.” (Müslim, Fedâilu’s-sahâbe: b. 33; Buhârî, Ta‘bîr: 23)

Benzeri bir rüya da Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’tan anlatılmaktadır: “Uyurken bir bardak süt getirildi. Onu içtim, o kadar ki tırnaklarımın arasından yaş çıktığını gördüm. Artanı Ömer ibn Hattâb’a verdim. Çevresindekiler:

– Bunu neye yordun ey Allah’ın Elçisi? dediler.

– İlme yordum, dedi.” (Buhârî: Ta‘bîr: 16)

Gelen rivâyetlere göre Peygamber (s.a.v.) rüyada görülen sütü ilm, gömleği din, sağlam kulpu İslâm olarak ta‘bîr etmiştir (Buhârî, Ta‘bîr: 16-19. bablar; Fethu’l-Bârî, 12/393-395).
İbn Kayyim, sâdık rü’yayı şöyle açıklıyor: “Allah, sâdık rüya için bir melek görevlendirmiş; ona her nefsin kendisini, doğasını ve ahlâkını, din ve dünya hususunda başına gelecek bütün olayları öğretmiştir. Melek kulun başına gelecek olayları, kâh misallere, kâh şekillere büründürerek anlatır. Kâh yaptığı veya yapmak istediği bir hayrı ona müjdeler; kâh yaptığı veya yapmak istediği bir günâhtan ötürü onu uyarır. Ya da nedenleri oluşmuş bulunan kötülükten sakındırır ki o kötülük nedenlerini savacak başka nedenler bulsun. İşte rüyada Allah’ın kerem ve rahmetiyle buna benzer hikmetleri vardır.

Rüyanın çeşitli yollarından biri de ruhların buluşup konuşmasıdır. Nice kimseler vardır ki zühd ve takvâsına, âhirete dönmesine uykuda gördüğü bir rüya sebebolmuştur. Nice kimse vardır ki gördüğü rüya ile hazineler bulmuştur. Nitekim Hz. Peygamber(s.a.v.)in dedesi Abdu’l-Muttalib de gördüğü rüya ile Zemzem kuyusunu ve oradaki hazineyi bulmuştu:

Abdu’l-Muttalib Ka‘be yanında uyurken rüyada biri gelip kendisine: “Tayyibe’yi eş!” demiş. Abdu’l-Muttalib “Tayyibe nedir?” diye sormuş. Fakat sözü söyleyen kaybolmuş. Ertesi günü yine Abdu’l-Muttalib’e rüyasında görünen kişi “Berre’yi eş!” demiş. Abdu’l-Muttalib’in “Berre nedir?” sorusu üzerine yine kaybolmuş. Üçüncü günü yine Abdu’l-Muttalib’e rüyasında görünen adam: “Zemzem’i eş!” demiş. Abdu’l-Muttalib: “Zemzem nedir?” deyince, “Suyu tükenmez, azalmaz. Kocaman hacı topluluğuna su verir. Fışkı ile kan arasındadır (süt gibi lezzetlidir). Karınca kentinde (her yandan azıkların getirildiği Mekke’de) beyaz kanatlı karganın gagaladığı yerdedir.” demiş.

Bu suretle Zemzem kuyusunun yeri kendisine gösterilmiş bulunan Abdu’l-Muttalib, baltayı eline alıp, oğlu Hâris ile birlikte gösterilen yeri eşmeğe başlamış. Eştiği kuyuda, sudan önce iki altın ceylân, Hint yapımı kılıçlar ve zırhlar bulmuştur (Taberî, Târîhu’l-Umemi ve’l-Mulûk: 1/146-147).

Umeyr ibn Vehb’e rüyasında şöyle denmiş:

– Kalk, evin falan yerine git, orayı eş, babanın malını (parasını) bulacaksın.
Meğer Umeyr’in babası Vehb, vaktiyle malını gömmüş, vasiyyet etmeden, kimseye bir şey demeden ölmüşmüş.

Umeyr uyandığında o söylenen yere gidip orayı eşmiş. Onbin dirhem ve çokça teber bulmuş. Borcunu ödemiş, kendisinin ve âilesinin durumu düzelmiş. Umeyr ibn Vehb’in müslüman oluşundan hemen sonra vukubulan bu olay üzerine kızı demiş ki:

- Babacığım, bize dinini lütfeden Rabbimiz, Hübel ve Uzzâ’dan hayırlıymış. Öyle olmasaydı, kendisine henüz sadece birkaç gün ibâdet etmiş iken sana bu malı vermezdi.
Kayravanlı gezgin Alî ibn Ebî Tâlib, kendi memleketlerinde, Umeyr’in rüyasından daha garib şeyler gördüğünü anlatmış.

Rüyâ’nın Esrârı
M. Reşîd Rızâ, rüya hakkında bilgi verirken uyurgezerliğe de dokunarak özetle diyor ki: Araştırmalar göstermiştir ki bazı kimseler uyudukları halde okuma, yazma, ilaçların terkibini yapma, reçetedeki ilaçları yapma gibi eylemleri, normal durumlarından çok daha dakik biçimde yapabilmektedirler. Bir uyurgezer, gözleri yumuk, uyku vaziyetinde olduğu halde evinden çıkmış, bir süre sonra yine evine dönmüştür. Yumuk gözlerini açmış, fakat onlarla sadece yapmak istediklerini görmüş, başka bir şey görmemiş. Eczacı olan bir uyurgezerin bu durumunu bilen bir doktor, onu kontrol altına almış ve uyku halinde kalkan uyurgezerin önüne bazı reçetelerle birlikte, içeni derhal öldürecek bir zehir reçetesini de koymuş. Diğer reçeteleri hazırlayan uyurgezer eczacı, zehir reçetesini alınca düşünmeğe başlamış ve:

– Mutlaka bunda bir yanlışlık var, doktorun kalemi sürçmüş olmalı, ben bunu yapamam, deyip reçeteyi atmış.

Bir başka uyurgezerin de demir sandığa koyduğu paraları, her gece çalınıyormuş. Bunun durumunu gözlemleyen biri, adamın, uykuya daldıktan sonra kalkıp, sandığını açtığını, içinden bir miktar para aldıktan sonra evden çıktığını görmüş. Onu izleyen gözlemci bakmış ki adam, bir harabeye geldi, bir duvara tırmandı, duvarın üstünde çabuk çabuk yürüdü, sonra harabenin içine indi, toprağı eşti ve eştiği çukura parayı gömüp tekrar tırmanarak duvara çıktı.

Gözlemcinin yapamayacağı biçimde duvarın üstünde çabuk çabuk yürüdü, evine dönüp yatağına girdi. Uyandığında paralarını saydı ve yanındaki gözlemciye, yine paralarının çalındığını söyledi. Gözlemci kendisine işin gerçeğini anlatınca hayret içinde kalan adam, bunu kabul etmek istemedi. Fakat birlikte harabeye gittiler. Adam, uykusunda tırmandığı duvarı pek güçlükle tırmanabildi. Nihayet paraların gömülü olduğu çukura vardılar, eştiler, paraların çeşitli yerlere gömülmüş olduğunu gördüler (Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm: 9/161).

Rüyaların kimi, bilinçaltına yerleşen düşüncelerin, hayallere bürünerek kişinin karşısına çıkmasıdır. Kimi de Mısır kralının rüyası gibi sadık ruyâdır. Sâdık rüyaların en doğrusu, peygamberlerin rüyasıdır. Yapay uyutma rüyaları da vardır ki burada uyutulan kişi, uyutanın emir ve yönetimine girer, onun dediklerini yapar. Böylece (hulüm, sadık rüya ve uyurgezerlik- yapay uyuma rüyası şeklinde), gözlerin rol almadığı üç tür irade dışı görme (rüya) olayı vardır. Ancak Araplar, uykuda görme olayına uzatma elifi ile rü’yâ, gözle görme olayına da rü’yet demişlerdir.

Mutasavvıflar, rüyayı Hakk’a varmak üzere yola çıkan sâlik’in bulunduğu hal ve sıfatların bir göstergesi olarak değerlendirirler. Bilindiği gibi mutasavvıflara göre nefsin (insanın içyapısının) yedi derecesi vardır. En aşağısı Nefs-i Emmâre, en yukarısı da Nefs–i Kâmile veya Nefs-i Zekiyye mertebesidir. İşte mutasavvıflar, sâlikin rüyasını, bulunduğu nefis mertebesine göre mânâlandırmışlardır.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş