Suyun gökten indirilmesi ne anlama gelir? *** Beğeni, öneri ve hangi tefsirinizi okumalıyım?

Suyun gökten indirilmesi ne anlama gelir?

İnancına zaman zaman kuşkular girdiğini, âyetlerde suyun gökten indirildiği ifadesinin gerçeği yansıttığından kuşkulandığını, kafasında böyle takıntılar dolaştığını yazan okuruma:
 

Cevap: Gök, yukarı, üstümüzde olan demektir. Dünyamızı saran atmosfer bize göre göktür. Şayet biz ayda olsak, çevremizde görülen tüm dünya da dâhil yıldızlar, galaksiler göktür. Güneşte olsak güneşten görülen her şey göktür. Gökten su indirilmesi, yağmur yağdırılması demektir. Burada yanlış olan ne var bilmiyorum. Ayrıca Kur'ân, yağmurun nasıl yağdığını Nur Suresinde daha ayrıntı ile açıklamıştır:

"Allah'tır ki, gönderdiği rüzgârlar bir bulut kaldırır, onu ölü bir ülkeye süreriz, ölmüş olan yeri onunla diriltiriz. İşte diriltme de böyledir." (Fatır: 9)

"Görmedin mi Allah bulutları sürer, sonra onları birbirine geçirir, sonra onları birbiri üstüne yığar (sıkıştırır), arasından yağmurun çıktığını görürsün. Gökteki dağlar(gibi büyük bulut parçaların)dan bir dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğinden de onu öteye çevirir. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır." (Nur: 43)


Suyun yahut yağmurun gökten yağması, bizim üstümüzdeki atmosfer tabakasında oluşan bulutlardan yağdırılması demektir. İşte denizlerden buharlaşan suyu bulut halinde göğe yükseltip sıkıştırılan bulutlardan suyun inmesi Allah'ın düzenlemesi ile olmaktadır. Bunu yapan başkası değil, sadece Allah'tır. O halde hiçbir gücü olmayan uydurma tanrılara değil, hayatın kaynağı olan suyu gökteki bulutlardan indiren Allah'a tapmak gerekir.

İşte bu doğa yasalarını tekrar tekrar vurgulamaktaki hikmet, sadece bunları düzenleyen Allah'a tapmak, O'ndan başkasına tanrı diye tapmaktan uzaklaştırmak içindir, yani bu anlatımların amacı Allah'ın birliğini vurgulamaktır. Hicr Suresindeki şu çarpıcı ifadeye bakın:
"Rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik de gökten su indirdik, böylece sizi suladık. Onu (yerin katmanlarında) depolayan siz değilsiniz." (Hicr: 22)


Rüzgârlar, su buharından oluşan bulutları birbirine çarpıştırır. Bu çarpışmadan bulutlar arasında elektron alışverişi olur; şimşek oluşur. Rüzgârlar bulutlara elektriği; bulutları sıkıştırmak suretiyle de yere yağmuru aşılar. Aynı zamanda rüzgârlar bitkiler üzerinde eserken, bitkilerin erkek tohumlarını, dişi çiçeklerin üzerine kondurmak suretiyle bitkiler arasında tozlandırma görevi yapar, bitkilerin döllenmesine yardım eder. İşte Kur’ân, onbeş asır önce bu doğa yasasına işaret etmiştir.

 
Yine bu âyet, gökten inen yağmur sularının, yerin dibine depo edildiğini, oradan çeşmelerden ve kuyulardan çıkarılarak canlıların sulandığını anlatmaktadır ki bu da Kur’ân’ın ayrı bir mu‘cizesidir. 

 Hayvanlara acıyıp onları korumak, Kur'ân'ın vurgulu emirlerindendir. Peygamberimizin de bu konuda birçok buyruğu vardır. Ama Allah insanlara özgür irade vermiştir. İnsan yaptığından sorumludur. Hayvana, insana ve herhangi bir canlıya kötülük yapan elbette cezasını bulur.
Kara avının ihramda bulunanlara haram kılındığını belirten Maide 96’ncı âyette: "Huzuruna toplanacağınız Allah'tan korkun!" buyurulmaktadır.

Yani nasıl sizin yanınıza hayvanlar toplanıyorsa, siz de bir gün Allah'ın huzurunda toplanacaksınız. Eğer siz, yanınızda toplanan, yakınlarınıza sokulan hayvanlara bir zarar vermez, onları incitmezseniz, huzurunda toplanacağınız Allah da sizi incitmez, size iyi işlem yapar. Ben size, hiçbir yararı olmayan kuşkuları bırakıp Kur'ân'a kesin bir iman ile sarılmanızı tavsiye ederim. Yoksa siz zararlı çıkarsınız.

 

Beğeni, öneri ve hangi tefsirinizi okumalıyım?

Hocam selamünaleyküm. Bugüne kadar sorduğum birçok soruya verdiğiniz cevaplardan dolayı da çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. “Gönül Nurları” kitabınızı okuyorum ve neredeyse bitmek üzere.  Bir önerim olacak: kitabın ilk bölümünün anlaşılması çok güç. Yeni baskılar yapılırsa, bu bölüm için, ara ara özetle, verilmek istenen fikri anlatabilirsiniz. İslam Tasavvufu kitabınızı da yarıladım. Çok istifade ettim.

Bir de sorum var:
Gönül Nurları'nda dipnot olarak bir zattan bahsediyorsunuz. Aklımda kaldığı kadarıyla Elazığ'lı bir Efendi. Oğlunun vefatıyla ilgili bir hatıra anlatmıştınız. (kitap şu an yanımda olmadığı için bakamıyorum). Bu zat hakkında bilgi verir misiniz? Bir tasavvuf ekolünden midir?  Günümüzde yaşayan ve yolunu devam ettiren bir halifesi var mıdır? Nutk-u şerifleri veya yazıları var mıdır?

Bir de öneri istiyorum. Tefsirinizi okumak istiyorum. Hani El Ezher'de bir rüya ile ilgili hikâyesi olan. Sanırım özet tefsirleriniz de var. Bendenize hangisini tavsiye edersiniz?
Allah Ve Habibi'ne sav emanet olunuz. Mevlam uzun ömür ve nice hizmetler nasip eylesin. Cemalullah ve Cemal-i Mustafa iki cihanda da nasibiniz olsun.

Cevap: Güzel duanız için teşekkür ederim. İnşaallah ileride eserin ikinci baskısı olursa öneriniz dikkate alınır. Eserin birinci kitabı Gönül Nurları, orijinal adı (Meşariku Envâri'l-Kulûb) Arapça son derece ağdalı bir dille yazılmıştır. Dikkatimi çektiği için eseri Türkçeye kazandırmak istedim. Mümkün olduğu kadar sade yazmak istedim ama orijinalden uzak düşmeme gereği, ancak o kadar sade yazmama elverdi. Ama inşaallah ileride bazı açıklamalar konulabilir.

Tefsire gelince üç türlü tefsirim var: "Yüce Kur'ân'ın Çağdaş Tefsiri" Fihristi ile birlikte 12 cilttir. Fihrist hariç 11 cilt. Bilimsel çalışma yapanlar için bunun okunması önemlidir. Bir de bunun özeti 6 cilt olarak 1995'te Milliyet tarafından yayınlandı. Onun mevcudu bizde yoktur. Bunun biraz daha özeti 3 cilt "Kurân-ı Kerim Tefsîri"dir. Kamu için bu özet yeterlidir.

Ama Kur'ân'ın tüm konulardaki düşüncesini ve hükümlerini öğrenmek isteyen "Kur'ân Ansiklopedisi" adlı eserimi okumalıdır. 30 cilt olan bu eser, A'dan Ze'ye tüm Kur'ân konularını alfabetik sıra ile açıklar. Sanıyorum dünyada bu çapta bir eser ilk defa tarafımızdan yapılmıştır.

Elazığ'daki zatın adı Ferhat Efendi'dir. Bu zat aslında Rizelidir. Erzurum'a yerleşmiş ve orada Alay müfüsü olan Elazığ'lı Hacı Muharrem Efendi'ye bağlanıp Nakşî tarikatine intisabetmiştir. Hacı Muharrem Efendi 1924 yılında emekli olup Elazığ'a gelince Ferhat Efendi de nesi varsa satıp Elazığ’a gelmiş, tek atlı bir araba, iki parça da tarla alıp bir ev yaptırmış, evinin önünde bir bahçe, bağ yetiştirmiş, tarlayı ekip biçerek, tek atlı arabası ile de eşya taşıyarak idaresini temin etmiş, dünya peşine düşmemiş, Hocası olan H. M. Efendi'ye sadakatle hizmet etmiş ve Hocasının 1964'te vefatından birkaç yıl sonra 107 yaşında iken Hakk'ın rahmetine yürüyüp Hocasının türbesinin yanına gömülmüştür.

Gece saat ikiden sabaha dek hep lambasını yanık görürdüm. Ama kendisi bir tarikat şeyhi olmadı, kendi köşesinde zikrini ve virdini yaparak özellikle Bursalı İsmail Hakkı Hazretlerinin, “Ferehurrûh” gibi Türkçe kitaplarını okuyarak vaktini değerlendirirdi. Allah'a imanı çok güçlü idi; riya ile hiç ilgisi yoktu. Yaptığını insanların beğenisi için değil, gönlünün hükmünce yapar, söylediklerini gönlünden geldiği biçimde hiç çekinmeden söylerdi. Allah rahmet eylesin.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş