ÖBÜR DÜNYADAKİ BEDENİMİZİN MAHİYETİ NEDİR? (3) |
Pazar, 31 Mart 2019 00:00 | |||
ÖBÜR DÜNYADAKİ BEDENİMİZİN MAHİYETİ NEDİR? (3)(...dünden devam) “De ki: ‘İster taş olun, ister demir. İster gönlünüzde bü-yüyen, (aklınıza tuhaf gelen) herhangi bir yaratık, (ne olursanız olun, Allah sizi mutlaka diriltecektir).’ ‘Bizi kim tekrar (hayata) döndürebilir?’ diyecekler. De ki: ‘Sizi ilk defa yaratan (döndürür).’ Sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: ‘Ne zaman o?’ diyecekler. ‘Pek yakın olabilir’ de.” (İsrâ: 50/50-51)…. “Şayet denilirse ki: Cismânî haşrden söz eden âyetler, teşbîh, cebr ve benzeri şeyleri anımsatan âyetlerden daha açık değildir. Oysa bunları te'vîl etmek kesinlikle gereklidir. O âyetler te'vîl edildiği gibi bu âyetler de bedenden ayrılan ruhların, rûhânî haşrini; saâdet ve şekāvet hallerini kamunun anlayacağı bir tarzda ifâde etmiştir, şeklinde te'vîl edilebilir. Çünkü peygamberler, bütün insanları Allah yoluna götürmek, ruhları yetenekleri ölçüsünde olgunlaştırmak ve kamu düzenini sağlayacak nizâmı kurmakla görevlendirilmişlerdir. Bunun için halkı cennet va‘diyle sevindirir, cehennem azâbıyla korkutup, lezzet ve kemâl olduğuna inandıkları şeyleri müjdeler; elem ve eksiklik olduğuna inandıkları şeylerle onları uyarırlar. Halkın çoğunluğu avâmdır, gerçek olgunlukları, kemâlleri anlayamazlar. Onlar ancak algılayageldikleri lezzet ve elemleri, bedensel kemâl ve eksiklikleri anlayabilirler. Bundan dolayı peygamberler, onlara anlayacakları dil ile hitâbetmek, gerçek me‘âdı (yeniden dirilmeyi, âhiret cezâ ve ödülünü), kamuya, misâl yoluyla anlatmak zorunda kalmışlardır. Âlemin düzeni bunu gerektirmiştir. “Şayet: 'Bu sözlerin açık anlamı geçerli olmakla beraber bunlarla rûhânî haşr, aklî lezzet ve elemler de kastedilmiştir. Birçok İslâm âliminin anlattığı üzere Kur'ân âyetlerinin çoğu da böyle ruhsal haşr, aklî lezzet ve elem anlamını vermektedir' denilirse bu, kuşkusuz gerçektir, doğrudur. Bunu reddedenin sözünün bir değeri yoktur.” Taftâzânî'nin bu değerlendirmesini saptadıktan sonra biz deriz ki: Kur'ân'da me‘âd konusunda iki terim kullanılır: Biri ba‘s, diğeri haşr'dir. Ba‘s, bedenden ayrılan ruhun, yeniden maddî bir beden içine sokulup diriltilmesi; haşr ise bedenden ayrılan ruhların, hesap vermek üzere Allah'ın yüce Divânına yani Mahkeme-i Kübrâ'ya götürülmesidir. Bu konuda kesin hüküm verememekle birlikte sanıyoruz ki ba‘s, kemâl bulmamış ruhların, hayatta sıkıntılar çekip, uğraşıp kemâl kazanabilmesi için yeniden belki bir, belki birkaç kez bedene döndürülmesidir. Her bedenden ayrıldıkça ruh, Rabbinin huzuruna götürülür, suçlu ise yaptıklarından hesaba çekilir; suçlu değilse taltif edilir, sâlihler arasına katılıp cennetlerde nimet ve ikrâm görür. Ama suçlu ruhlar, bir süre berzah âleminde azâb ve sıkıntı çektikten sonra, Allah'ın belirleyeceği bir zaman sonra tekrar maddî bir bedene döndürülür. Kemâl buluncaya dek beden değiştirme sürer. Ama kemâl bulduktan sonra artık maddî bedene döndürülmez. Yüceler âleminde şeffâf ve ebedî ruhsal bedende ebediyyen kalır. Onun mâhiyetini anlayamayız. ***
|