İBÂDET(8)
Cuma, 21 Temmuz 2017 00:00

İBÂDET(8)

 

(...dünden devam)

 

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَاْلاِنْسَ إِلَّا لِيَعْبـُدُونِ (٥٦) مَآ اُريدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَآ اُريدُ اَنْ يُطْعِمُونِ (٥٧) اِنَّ اللهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُوالْقُوَّةِ الْمَتِينُ (٥٨: 56- Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. 57- Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. 58- Allah, işte rızık veren O’dur, kuvvetlidir, metîndir. (Zâriyât: 67/56-58)

Bu âyetlerde Allah'ın, cinleri ve insanları, kendisine kulluk etmeleri için yarattığı, onlardan kendisini beslemelerini istemediği; çünkü Allah'ın rızık veren, kuvvetli, sağlam olduğu belirtiliyor.

Bu üslûptan herhalde müşriklerin, fakirlere yardım etmek, hac esnâsında hacılara yemek vermek gibi meziyetlerle övünüp bununla kendilerinin, Allah katında makbul insanlar olduklarını iddiâ ettikleri sezilmektedir. Böyle düşünen insanlara, onların asıl görevinin, Allah'a ibâdet olduğu; Allah'ın, onların rızık vermesine ihtiyacı bulunmadığı; herkesi besleyenin Allah olduğu vurgulanmaktadır. Cinler ve insanlar Allah'ı tanımak ve O'na ibâdet etmek için yaratılmışlardır. Allah'a ibâdetten geri duran, doğasına aykırı hareket etmiş olur. Çevresini saran hârika kâinâtı düşünenler, bunları yaratana hayran kalarak hemen O'na ibâdete koşar ve O'na yalvarıp niyaz etmekten büyük zevk, huzur ve mutluluk duyarlar. İbâdet onlarda bir tutku olur:

"15- Bizim âyetlerimize o kimseler inanırlar ki onlar, kendilerine öğüt verildiği zaman derhal secdeye kapanırlar; Rablerini överek tesbîh ederler, büyüklük taslamazlar. 16- Yanları yataklardan uzaklaşır, (gece namaza kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine du‘â ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar. 17- Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı(ni‘met)ler saklandığını hiç kimse bilmez!" (Secde: 75/15-17)

Bu âyetlerde Allah'ın âyetlerine inananların vasıfları anlatılmaktadır. Bunlar öyle kimselerdir ki Allah'ın âyetleri okununca saygıdan secdeye kapanırlar. Rablerini övgü ile tesbîh ederler, böbürlenmezler. Geceli ibâdetle meşgul olurlar. Allah'tan korkarak ve dileklerini vereceğini umarak Allah'a duâ ederler. Allah'ın verdiği rızıklardan Allah yoluna harcarlar, yoksullara yardım ederler. İşte öyle kullara Allah'ın, ne sevindirici nimetler hazırladığını kimse tahmin edemez.

Mu‘âz bn Cebel'in şöyle dediği rivayet edilir: "Ben bir seferde Peygamber (sav) ile beraberdim. Bir gün yanına yakın düştüm, yürüyorduk. Dedim ki:

– Ey Allah'ın peygamberi, bana, beni cennete sokacak, cehennemden uzaklaştıracak bir amel (ibâdet) söyle. Buyurdu ki:

– Sen büyük bir işten sordun. Ama Allah kolaylaştırırsa kolay olur. Allah'a kulluk edersin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılarsın, zekâtı verirsin, Ramazan orucunu tutarsın. Beyt'i haccedersin. (Sonra şöyle buyurdu): Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır, sadaka günâhı söndürür, adamın gecenin ortasında namaz kılması (da bu hayır kapılarındandır) dedi ve: 'Yanları yataklardan uzaklaşır. Korkarak ve umarak Rablerine duâ ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne göz aydınlatıcı ni‘metlerin saklandığını hiç kimse bilmez!' âyetini okudu. Sonra buyurdu ki: ‘Sana işin başını, direğini, bel kemiğini söyleyeyim mi? İşin başı İslâm'dır; direği namazdır; bel kemiği Allah yolunda cihâddır. Sana bunların hepsinin temelini söyleyeyim mi?’

– Evet, ey Allah'ın peygamberi, dedim.

Dilini tuttu:

– Bunu tut, dedi.

– Ey Allah'ın Elçisi, biz söylediğimiz sözlerden ötürü sorumlu muyuz? dedim.

– Haline annen ağlasın ey Mu‘âz, dedi, insanların yüzüstü ateşe sürülmeleri, dillerinin ürünü değil de nedir?" (Tirmizî, İmân: 8; İbn Mâce, Fiten: 12; İbn Hanbel, Müsned: 5/231, 237)

(devamı yarın..)