ATEİSTLE VEYA BUDDİSTLE (ALLAH'TAN BAŞKA ŞEYLERE TAPANLA) EVLİLİK (2)
Salı, 25 Temmuz 2017 00:00

ATEİSTLE VEYA BUDDİSTLE (ALLAH'TAN BAŞKA ŞEYLERE TAPANLA) EVLİLİK (2)

 

(...dünden devam)

 

Bazı kimseler Yahudi ve Hıristiyanları da müşrik kapsamında görmüşlerdir ama bu görüş, Kur'ân'ın zahirine (açık anlamına) aykırıdır. Çünkü Kur'ân, Kitap ehline müşrik demiyor. Daima kitap ehliyle müşrikleri ayırdediyor. Meselâ: "Kitap ehlinden olan kâfirler de, müşrikler de size Rabbinizden bir hayır indirilmesini istemezler.” (Bakara Sûresi: 105) ''İnananlara en yaman düşman olarak Yahûdîleri ve (Allah)'a ortak koşanları bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da biz Hıristiyanlarız' diyenleri bulursun. Çünkü onların içlerinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.” (Mâide: 82) âyetlerinden, Kitap ehlinin müşriklerden sayılmadığı anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber (sav) zamanında Hıristiyanlar arasında üçleme inancı hâkimdi ve onlar, İsa'nın Allah'ın oğlu olduğuna inanıyorlardı. Buna rağmen Kur'ân bu Hıristiyanları kâfir kabul etmekle beraber müşrik saymamıştır. Binaenaleyh Kitap ehlini müşriklerle bir tutmak doğru değildir. Çünkü müşriklerle evlenmeyi yasaklayan âyet, müşrik Araplar hakkındadır. Zira hicretin ilk yıllarında Müslümanlarla müşrik Araplar arasında akrabalık ilişkileri, evlenmeler devam ediyordu. Hattâ son nazil olan surelerden Tevbe Sûresi’ndeki: ''Ey inananlar, eğer îmana karşı küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin...” (Âyet: 23) âyetinin ifadesinden, bu münasebetlerin, ta hicretin son yıllarına kadar sürdüğü anlaşılmaktadır. Mücâdele Sûresi’nin 22’nci âyetinden de aynı mânâ sezilmektedir. Hudeybiye barışından sonra inen Mümtehine Sûresi’ndeki: "Ey inananlar, mü'min kadınlar göç ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer onların inanmış olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri döndürmeyin. Ne bu kadınlar onlara helaldir; ne de onlar bunlara helâl olurlar. Onların (yani kâfir kocalarının, bunlara) harcadıkları (mehirleri) onlara verin. Ücretlerini (yani mehirlerini) kendilerine verdiğiniz takdirde bu (kadın)larla evlenmenizde sizin için bir günah yoktur. Kâfir kadınların ismetlerini (nikâh, akrabalık veya herhangi bir bağlarını) tutmayın (onlarla ilişkiyi kesin ve kâfirlere katılan kadınlara) harcadığınız (mehr)i isteyin. Onlar da (size katılan kadınlarına) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür. Aranızda (böyle) hükmediyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (Mümtehine: 10)

Bu âyette bir kısım kadınların, İslâm’a girmedikleri, Müslüman olan kocalarıyla beraber Medine'ye gitmeyip Mekke'de kaldıkları; kâfir nikâhı altında bulunan bir kısım Müslüman kadınların da kocalarını bırakıp Medine'ye gittikleri anlatılıyor ve kâfirlerden kaçan Müslüman kadınların, artık eski kocalarına verilmemesi, çünkü bunların, o kâfirlere helâl olmadığı, Müslümanların da kâfir kadınları nikâhlarında tutmamaları emrediliyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki âyetin kastı, müşrik Araplardır. Tabii Kitap ehli olmayan bütün müşrikler de bu hükme dahildir. Üçlemeye inanan Kitap ehli, kâfir sayılmalarına rağmen müşrik sayılmamışlardır. "Kitap ehlinin namuslu kadınları... size helâldir" âyeti, Yahûdî ve Hristiyan kadınlarla evlenmeyi helâl kılmaktadır.

Dinine bağlı, namuslu, güzel huylu bir kadın en büyük mutluluk kaynağıdır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: "Kadın şu dört şeyinden ötürü alınır: Malından, soyundan, güzelliğinden ve dindarlığından. Sen dindarını seç, mutlu olursun.” (Buhârî, Nikâh 15; Müslim, Radâ 14) İbn Ömer de Allah Resulünün şu hadîsini naklediyor: "Dünya bir geçimdir. Dünya geçiminin en iyisi, saliha bir kadındır.” (Müslim, Radâ, bâb 17, Hadîs: 64)

***