Hıristiyan’ın soruları ve yanıtları ( 1 )

Hıristiyan’ın soruları ve yanıtları

Sn Süleyman Ateş hocam,

Yaklaşık 10 yıl önce ABD’de bulunduğum sırada tanıştığım ve zaman zaman sohbet ettiğim bir şahsın sorularından bazılarını cevaplayamamıştım. Dön­dükten sonra çeşitli kişi ve kitaplara ulaşarak makul ve mantıklı cevap aramalarım neticesiz kaldı. Çünkü yapılan açıklamalar beni bile tatmin etmemişti. Bir süre sonra benim de ihmalim ile araştırmayı bıraktım. Benim inancımı zerre kadar etkileme­mesine rağmen, Hala içimde bir sıkıntı yaratan cevapsız kalan soruları sizinle paylaş­mak istiyorum. Her gün Vatan Gazetesi almamın en büyük nedeninin sizin yazıla­rınızı okumak olduğunu açık yüreklilikle ifade etmek isterim. Bu güne kadar sizden edindiğim bilgiler için sonsuz teşekkür eder, yüce ALLAH’ tan, gü­cünüze güç katarak, daha nice yıllar insanların neden yaratıldıklarını düşünme­lerine ve doğru bilgilenmelerine vesile olmanızı dilerim.

Soruları soran kişi;  ayakkabı tamircisi, 8 çocuk sahibi olan ABD vatan­daşıdır. Hıristiyan olduğunu söylemesine rağmen Kiliseye gitmeyip (Mevcut ayin­leri saçmalık saymakta ) ve fakat her Pazar Kiliseden dönen komşuları ile bir evde top­lanıp onların dini konulardaki sorularına kendi araştırmalarına göre her dinde (Hıristiyanlık, İslamiyet, Musevilik ) o konuda neler denildiğini anlatmaktadır. Komşular kiliseden dönünceye kadar ben ve ailemle genellikle İslamiyet konularında sohbet ederdi. Geri döneceğimiz hafta sonundaki beraberliğimizde kendisi dedi ki ; Düşünüyorum ki şu üç soruya mantıklı bir cevap bulursam benim Müslüman olmam lazım. Buradaki camilere gidiyorum, Filistinli ve diğer Arap arkadaşlarla konuşuyorum, kimse beni tatmin edemedi, kafam karışık ama çok huzursuzum.” ve  sorularını sıraladı.

  1. Ruhül-Kudüs nedir?
  2. Hz. İsa kendisinden sonra bir Peygamber geleceğini ifade etmiş. Bununla acaba Hz. Muhammedi mi kastetti, yoksa Hıristiyan inanışlarına göre Mehdi olarak dönecek kendini mi kastetti?
  3. Kur’ân-ı Kerîm’de birçok âyette Yüce Yaratıcı “BİZ” diye bahsediyor neden “BEN” demiyor? (Hıristiyanlık inancındaki üçleme ile ilişki kurduğunu sanıyorum)

Ben bilgim dâhilinde kendisine cevap verdim, ayrıca döndükten sonra daha teferruatlı bilgi göndereceğimi ifade etmeme rağmen yukarıda ifade ettiğim gibi bugüne kadar da bir cevap gönderemedim. Hatta oradaki Araplardan duyduğu Seyit Kutup’ un kitabını bulabilirsem göndermemi, orada bu dorulara cevap arayacağını söyledi ama  ben o kitabın İngilizce versiyonunu bulamadığım için gönderemedim. Daha sonra irtibatımızın kesildiği ve bir daha ulaşamadığım Bilgiye ihtiyaç duyan ve yardım isteyen bu şahsa yardım edememenin mesuliyeti ile son derece rahatsızım. Rabbim’den bu kusurumu affetmesini diliyorum. Sizden yukarıdaki sorulara cevap vermenizi rica eder, sağlık ve afiyetler dilerim. Saygılarımla

Cevap: Ömer Bey, sorularınız öyle altından kalkılamayacak çetrefilli sorular değil. Bizce cevapları gayet basit. İşte şöyle:

1) Ruhu'l-Kudüs: Kutsal Ruh demektir. Peygamberlere vahiy getiren meleğin adıdır. Kur'ân vahiylerinin de bu Ruhul-Kudüs tarafından getirildiği vurgulanır. Nahl Suresinin 102. âyetinde şöyle buyurulur: "De ki: 'İnananları sağlamlaştırmak ve Müslümanlara yol göste­rici ve müjde olmak üzere onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrâîl) Rabbinden gerçek (bilgi) ola­rak indirdi'."

İsrâ Suresinde bu Ruh'un, Rabbin buyruğuna tabi olduğu, insanların onun hakkında fazla bir şey bilmediği belirtilir: "Sana ruhtan sorarlar. De ki: ‘Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir’." (İsra: 85) Bu âyette de Kutsal Ruh'un Rabbin buyruğuyla hareket ettiği, Peygamber'e vahiy getirdiği, ama insanların onun mahiyetini kavrayamayacağı anlatılır. Ruhu'l-Kudüs (Kutsal Ruh) sıfatını taşıyan bu meleğin özel adı Cebrail'dir. Avrupa dillerinde Gabriyel olarak geçer. Bakara Suresinde Peygamberlere vahiy getiren bu Ruhu'l-Kudüs'ün, Cebrail olduğu vurgulanır: "97- De ki: ‘Allâh’ın izniyle Kur’ân’ı ken­din­den öncekini doğrulayıcı ve inanan­lara yol göste­rici ve müjdeci olarak senin kal­bine in­dirdiği için, kim Cebrâîl’e düşman olursa, 98- ‘(Evet) kim Allah’a, meleklerine, elçi­lere, Cebrâîl’e ve Mikâîl’e düşman olursa bil­sin ki, Allâh da inkâr edenlerin düşmanıdır. 99- Andolsun, sana apaçık âyetler in­dirdik, onları yoldan çıkmışlardan baş­kası in­kâr et­mez!’." (Bakara: 97-99)

2) "6- Meryem oğlu Îsâ da: "Ey İsrâîloğulları, ben size Allah'ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrât'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak (geldim)" demişti. Fakat (Îsâ'nın müjdelediği elçi) onlara apaçık delîller getirince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler... 14- Ey inananlar, Allâh'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Îsâ da Havârîlere: "Allâh yolunda benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havârîler: "Allâh(yolun)un yardımcıları biziz" dediler. İsrâîloğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkâr etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler." (Saf: 108/6, 14)

Saf Suresi 6. âyette Hz. Îsâ’nın, İsrâîloğullarına, kendisinin, Allah’ın elçisi olduğunu söylediği ve kendisinden sonra, Ahmed adında bir elçinin geleceğini müjdelediği, fakat onun haber verdiği elçi, peygamberliğini İspatlayan kanıtlar getirince İsrâîloğullarının: “Bu, apaçık bir büyüdür” dedikleri anlatılmaktadır.

Hz. İsa'nın geleceğini müjdelediği elçi, elbette Hıristiyanların inandıkları gibi başka bir sıfatla (mehdî veya cihan hükümdarı) olarak gelecek kendisi değil, kendisinin misyonunu tamamlayacak olan ve İsrail oğullarının kardeşleri arasından gelecek son peygamberdir.

Bu elçi, İsrail oğullarının kendisinden değil, kardeşleri arasından çıkacaktır. Çünkü Hz. İsa, bu elçinin, kardeşleri arasından çıkacağını söylüyor. Demek ki elçi, İsrail oğulları içinden değil, onların kardeşleri arasından çıkacaktır. İsrail oğullarının kardeşleri, Arapların Kureyş kabilesidir. Çünkü Hz. İbrahim'in iki oğlu vardı: İsmail ve İshak. Babası tarafından Mekke'ye yerleştirilen İsmail, Arap Cürhüm kabilesinden bir kızla evlenmiş ve İsmail ile Cürhümlü kızdan türeyen nesiller Kureyş kabilesini oluşturmuştur. Hz. İbrahim'in küçük oğlu İshak ise İsrail unvanını taşıyan Ya'kub'un babasıdır. Ya'kub'dan da İsrail oğulları türemiştir. Yani İsmail oğulları olan Kureyş Kabilesi ile İsrail oğulları kökende kardeş çocuklarıdır. O halde Hz. İsa'nın, İsrail oğullarının kardeşleri arasından çıkacağını müjdelediği peygamber, Kureyş Kabilesi arasından çıkan Hz. Muhammed'den başkası değildir. Bu husus, Türkiye'ye matbaayı getirmiş olan, vaktiyle papaz iken Müslüman olan İbrahim Müteferrika'nın "Risale-i İslamiyye" adlı eserinde de ayrıntı ile açıklanmıştır.

Hz. Îsâ’nın, Peygamber(s.a.v.)in geleceğine dair işâretleri, bugünkü İncîllerde de mevcuttur. Yuhanna İncîli’nin 14’ncü babında Îsâ şöyle demektedir:

“Eğer beni seviyorsanız emirlerimi tutarsınız. Ben de Babaya yalvaracağım ve size başka bir tesellîci, hakikat Rûhunu verecektir; tâ ki dâima sizinle beraber olsun; onu dünyâ kabul etmez, çünkü onu görmez ve bilmez; siz onu bilirsiniz, çünkü yanınızda duruyor ve içinizde olacaktır...Yanınızda dururken size bu şeyleri söyledim. Fakat benim adıma Babanın göndereceği tesellîci, Rûhu’l-Kudüs, o size her şeyi öğretecek ve söylediğim her sözü hatırınıza getirecektir...” (Yuhanna: 14/15-17, 25-26)

"Ve olduğu zaman iman edesiniz diye, olmadan önce size şimdi söyledim" (Yuhanna: 14/29-31).

“Artık sizinle çok şeyler konuşmayacağım; çünkü bu dünyanın reîsi geliyor ve bende onun hiçbir şeyi yoktur. Fakat dünya bilsin ki ben Babayı severim ve Baba bana nasıl emir verdiyse öyle ederim.” (Yuhanna: 14/29-31)

“Babadan size göndereceğim Tesellîci, Babadan çıkan Hakikat Rûhu geldiği zaman, benim için o şehâdet edecektir...” (Yuhanna: 15/26)

“Ve size bu şeyleri başlangıçta söylemedim, çünkü sizinle beraberdim. Şimdi ise beni gönderene gidiyorum ve sizden kimse: ‘– Nereye gidiyorsun?’ diye bana sormuyor. Fakat size bu şeyleri söylediğim için yüreğinizi keder doldurdu. Bununla beraber ben size hakikati söylüyorum; benim gitmem sizin için hayırlıdır, çünkü gitmezsem Tesellîci size gelmez; fakat gidersem, onu size gönderirim… Size söyleyecek daha çok şeyim var; fakat şimdi dayanamazsınız. Fakat o hakikat Rûhu gelince, size her hakikate yol gösterecek ve gelecek şeyleri size bildirecektir....” (Yuhanna: 16/4-14)

Muhakkak ki Hz. Îsâ, hak dini tamamlayıp güçlendirecek bir elçinin gelece­ğini haber vermiştir. Gerek Tevrât’ta, gerek İncîl’de son Peygamberin vasıflarına ait işaretler bulunmaktadır.

Âyette geçen Ahmed kelimesi, Hz. Peygamber’in adı değil, sıfatıdır. "Ah­med" kelimesi, iki anlama gelebilir: Allah'a, başkalarından daha çok hamd eden; yük­sek ahlâkından dolayı başkalarından daha çok övülen demektir. Bu, Hz. Muham­med(s.a.v.)in sıfatıdır.

A‘râf: 39/157’nci âyette Yahûdî ve Hıristiyanların, “Ümmî Peygam­ber(Mu­hammed)”in vasıflarını Tevrât ve İncîl’de buldukları bildirilmektedir. Kasas: 49/52-53, İsrâ: 50/107-108, En‘âm: 55/114, Ahkaf: 66/10, Ra‘d: 87/36, Âl-i İmrân: 94/159, Nisâ: 98/162, Mâide: 110/83-84’ncü âyetlerde Kitâb ehlinden bazı kimse­lerin, Kur’ân’ın Allah tarafından gönderildiğine inandıkları, bundan sevinç duyduk­ları an­la­tılmaktadır. Bu âyetler Kitâb ehlinin bulunduğu bir ortamda inmiş, Yahûdî ve Hıristiyanların, bu âyetlerin söylediklerini reddettiklerine dair bir rivâyet gelme­miştir. Bütün bunlar, Hz. Muhammed’in, Tevrât ve İncîl’de geleceğine işâret edilen peygamberin vasıflarını taşıdığını, Kitâb ehlinin insâflı, iyi niyetli, önyargılarla şartlanmamış bil­gin­lerinin de bunu bilip anladıklarını kanıtlar (Bu konuda ayrıntı için Hz. Muhammed maddesine bakınız).

Bugünkü Hıristiyanların uydurma kabul ettikleri Barnaba İncili’nde İsâ'nın müjdelediği Peygamberin adının Muhammed olduğu açıkça belirtilir (Barnaba İncili: 97/17, s. 98, 163/8, s. 252). Hıristiyanlar bu İncil'in sıhhatini kabul etmezler. Fakat İsâ'nın, Allah'ın oğlu değil, kulu ve Elçisi olduğunu söyleyen ve Ahmed adlı bir peygamberin geleceğini, öteki İncillerden daha net olarak müjdeleyen bir İncil'in bulunduğu da muhakkaktır. Nitekim Türkiye'ye matbaayı getirmiş olan İbrâhîm Müteferrika (1674-1745), Barnaba İncilindekilere benzer ibâreleri "mensûh"tur denilen latince bir Kitâp’tan nakletmiştir (Risâle-i İslâmiyye, Esad Efendi Ktp. No. 1187).

Kur’ân-ı Kerîm'in İsâ'dan naklen "Ahmed" adını zikretmesi, mutlaka bu adın, o zamanki bir İncîl’de var olduğunu gösterir. Aksi takdirde o zamanki Hıristiyanlar, bu âyeti duyunca reddederler, İncîllerde böyle bir adın geçmediğini söylerlerdi. Bu­günkü İncillerde bu adın zikredilmemesi, o zamanki İncillerde de bu adın olmadığını göstermez. Çünkü İncillerin çok değişikliklere uğradığı bir gerçektir. Bar­naba İnci­lindeki “Ahmed” adı yerine diğer İncillerde önce Fâriklît adı geçerken sonra bu da değiştirilerek Mu'azzî kelimesi kullanılmıştır. Fâriklît, övülen, yüksek ahâk sâhibi demektir ki Arapça’daki “Ahmed” veya “Muhammed”in karşılığıdır.

Bir râhip iken Müslüman olan Dâvûd Zâhir şöyle diyor: "Nitekim Hıris­tiyanların bazısı bunu Hammâd diye tefsîr etmişlerdir. Yakın zamanlarda basılan İncîllerde ise kelime, tesellî edici olarak geçmektedir. Düşünürlerden bazı zâtlar da bu mesele hakkında İncîl (Avangel) kelimesinin asıl anlamının müjde demek olduğu ve Hz. İsâ'nın bütün davetiyle İncillerin özünün gelecek resûl ile melekût-i İlâhîyi (Tanrısal hükümranlığı) müjdelemeden ibaret bulunduğu kanâatine varmışlardır" (Abdu'l-Ahad Dâvûd, İncîl ve Salîb, s. 32).

Tefsîrlerde anılan bazı rivâyetler, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında, İsâ'nın, Hz. Muhammed'in vasıflarına uyan bir peygamberin geleceğini müjdelediğine dair haberlerin halk arasında yaygın olduğunu gösterir. Kureyş, Habeşistan'a hicret eden Müslümanları geri getirtmek için Amr ibn el-Âs ile Amâra ibn Velîd'i göndermişti. Bunlar krala secde edip:

— "Amcazâdelerimizden bir cemâat senin yurduna gelmişler, bunlar hem bizim yolumuzdan, hem de sizin dininizden ayrılmış insanlardır" deyip kraldan onları geri göndermesini istediler. Kral Müslümanları çağırdı, secde etmeden kralın huzuruna giren Müslümanların sözcüsü Ca'fer-i Sâdık:

— Allah bize Elçisini gönderdi, Allah'tan başkasına secde etmememizi, na­maz kılmamızı, zekât vermemizi buyurdu, dedi.

İsâ'nın da Allah'ın kelimesi ve bâkire Meryem'e attığı ruhu olduğunu söyle­yince kral yerden bir çöp alıp:

— Ey Habeşliler, papazlar, rahipler, vallâhi bunlar bizim söylediğimizden başka bir şey söylemiyorlar. Merhaba size ve yanından geldiğiniz kimseye. Ben onun Allah'ın elçisi, İncil’de sıfatlarını bulduğumuz, Meryem oğlu İsâ'nın haber verdiği peygamber olduğuna tanıklık ederim. Dilediğiniz yerde oturun, vallâhi eğer kral olmasaydım, gelip o Peygamberin ayakkabılarını taşır, ellerine su dökerdim, dedi. Ve Kureyşin gönderdiği adamları, hediyeleriyle birlikte geri çevirdi (İbn Hanbel, Musned: 1/461; İbn Kesîr, Tefsîr: 4/361).

Bu rivâyet biraz değişik üslûpla Ca'fer'den ve Ümmü Seleme'den de aktarılmıştır. Ümmü Seleme'nin rivayetinde, Habeşistan'a gönderilen iki kişiden biri Abdul­lâh ibn Ebî Rebîa'dır. Kralın: "Ben onun, Allah'ın elçisi ve sıfatını İncil'de buldu­ğumuz, Meryem oğlu İsâ'nın haber verdiği peygamber olduğuna tanıklık ederim" sözü de yoktur. Gerçekten bunun katma olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kral, Kâf hâ yâ 'ayn, sâd sûresini dinleyince ağlamış: "Vallâhi bu ve İsâ'nın getirdikleri aynı kay­naktan çıkmaktadır. Gidiniz, serbestsiniz, ben sizi onlara teslîm etmem" demiştir (Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 1/73-77).

(devamı yarın...)


 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş