Nesih ve kıssalar sorunu

Nesih ve kıssalar sorunu

Süleyman Bey, köşenizi ilgiyle takip ediyorum. Bir konuda beni aydınla­tırsanız çok sevinirim;

Kur’ân-ı Kerîm’in mealini baştan sona kadar okudum ve bazı ayetlerden sonra şu şekilde bir açıklama düşülmüş; ” bu âyet-i Kerîme xxxx suresindeki xxxx ayetinin inmesiyle nesh olunmuştur”.

Size sorum şudur: Allah hem olmuşu, hem olanı hem de olacak olanı biliyor ise neden daha sonra değiştireceği ayetler ve emirler göndermiştir?

2. sorum şudur: Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Muhammed’in Rum bir arkadaşı olduğu ve sürekli çadırına girip ona hikâyeler anlattığı yazılmıştır. Hz. Muham­med’in Rum arkadaşı kimdir? Neden kimse bize bunu anlatmamıştır?

Ve son olarak şunu sormak istiyorum; daha önce indirilen kutsal kitaplar kronolojik olarak devam eden tarihsel olayları anlatır. Örneğin Tevrat’ta Yaradılıştan, Mısırdan çıkışa ve Krallar dönemine gibi. Lakin Kur’ân’da aynı olaylar sürekli tekrarlanır. Örneğin helak olan aynı kavimler en az 5-6 yerde aynı şekilde zikredilir. Bunun nedeniyle ilgili bir fikriniz var mı? Teşekkürler.

Cevap: Bu sorunun yanıtını ayrıntı ile öğrenmek için Kur'ân'da Nesih Meselesi adlı eserimin okunmasında yarar vardır. Şu kadarını söyleyeyim: Kur'ân'da mevcut âyetler arasında çelişki yoktur. Nesih çelişkili sözlerde olur. Kur'ân'da çelişki olmadığına göre Kur'ân âyetleri birbirini neshetmez.

Nesihten söz eden âyetlerin amacı, Kur'ân'dan önceki Kitabın bazı hüküm­lerinin, Kur'ân hükümleriyle değiştirildiği, yeni din mensuplarından eski dinin bazı kısıtlayıcı hükümlerinin kaldırıldığını ifade etmektir. Nitekim Tevrat'ta et ürünleri hakkında ayrıntılı yasaklar Kur'ân ile kaldırılmış, sadece leş, domuz eti, akıtılmış kan ve domuz etinin haram olduğu, bunun dışında haram bulunmadığı belirtilmiştr.

Bir de İlk Mekke dönemlerinde yazılmayıp unutulan bazı âyetler yerine yeni­lerinin gelmiş olmasıdır. Ama Kur'ân'a yazılmış bulunan âyetler arasında nesih söz konusu değildir. Bu neshi uyduran insanlar zaten işin içinden çıkamamışlardır. Kimi neshedilen âyet sayısını beşe indirirken kimi de bunu 565'e kadar çıkarmıştır. Tutar­sız, delilsiz, çelişkili savlar. Bu görüşlerin bir değeri yoktur.

C. 2. Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. Peygamber'in Rum bir arkadaşı olduğundan söz edilmez. O, yorumcuların sözleridir. Ancak Araplar Hz. Peygamber'in, Kur'ân âyetlerini, zaman zaman dükkânına gidip oturduğu Rum kökenli köle olan Cebr'den öğrendiğini ileri sürmüşlerdir. Oysa Arapçayı kem küm konuşan bir yabancının, böyle edebiyatın doruğunda sözler söyleyemeyeceği, bu tür savın bir değerinin olmadığı Nahl Suresinde vurgulanmıştır. İşte bu olaya işaret eden âyet şöyledir:

"Biz onların, 'Ona bir insan öğretiyor!' dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın dili a‘cemî (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir dildir." (Nahl: 103)

Araplar, kalblere şüphe atmak için Hz. Muhammed(s.a.v.)e şâir, mecnun gibi çeşitli iftirâlar yanında bir de: "Kur’ân’ı ona bir insan öğretiyor" demişlerdi. Gûyâ, Hz. peygamber, bazen Cebrâ, yahut Ya‘îş adlı Hıristiyan bir Rum köleyi dinlermiş de bu sözleri ondan öğrenirmiş. Bugün de bazı kişiler, Hz. peygamber’in, çocuk­luğunda rahip Bahîra ile bir iki sâat görüşmesini ele alarak, fikirlerini ondan öğrendiği gibi, mantıksız görüşler ileri sürmüşlerdir. Önce basit bir köleyi dinle­mek­le, asırlarca cihanı yöneten prensipler, ilmin doğruladığı, kâinât yasalarını özet­leyen bilgiler öğrenilemeyeceği gibi, herhangi bir kişi ile bir iki saat görüşme ile de öyle yüksek bilgiler kazanılamaz. Nitekim bu insanlarla görüşenler pek çoktu, neden onlardan böyle bir şey çıkmadı? Sonra bunlar, bu yüksek bilgilere sâhibolsalardı, kendileri pekâlâ peygamberliklerini ilân ederlerdi. Kaldı ki doğru dürüst Arapça konuşmasını dahi bilmeyen bir Rum köle, nasıl bütün edebiyatçıları susturup hayran bırakan bu sözleri öğretebilir? İşte âyet, onların bu tutarsız iddialarını çürütmektedir.

C.3 Önceki Kitaplar dediğiniz Tevrat ve ekleridir. Tevrat, direkt vahiy ol­maktan ziyade Hz. Musa'nın sözlerini ve öğütlerini zamanla yazıya dökenlerin ese­ridir. Tevrat 1000 yıl gibi bir zaman içinde tamamlanmıştır. Onun için Tevrat'ta tarih üslubu hâkimdir. Ama Kur'ân'ın üslubu öğüt üslûbudur. Kur'ân'da önemli olan tarih anlatmak değil, tarihteki bazı olaylara kısa veya uzun işaretler yapıp satır ara­larında veya olayın anlatımından sonra öğüt vermektir. Size tekrar gibi gelen bö­lümler as­lında tekrar değil, hikâyenin, konu ile ilgili kısmının anlatımıdır. Kur'ân kıs­salarında toplumun dertleri dile getirilir. Bu hikâyeler birer öğretici filim rolünü oy­nar. İster­seniz "Kur'ân Ansiklopedisi" adlı eserimden "Kıssa maddesine bakabi­lir­siniz.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş