TABURE ÜZERİNDE NAMAZ KILINMAZ MI? (2)
Salı, 12 Eylül 2017 00:00

TABURE ÜZERİNDE NAMAZ KILINMAZ MI? (2)

(...dünden devam)

Kur’ân, kuşkuya düşülen şeyleri Kitap ehline sormayı emrederken Hz. Peygamber onlara bir şey sormayı yasaklar mı? Dinin özüne aykırı olmayan şeylerde Kitap ehline benzemenin hiçbir sakıncası yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Medine’ye geldiği zaman Yahudilerin Aşure günü oruç tuttuklarını görmüş, bunun sebebini sormuş, onlar da o gün Allah’ın Musa’yı ve inananları kurtardığı gün olduğundan bu kurtuluşun anısına saygı için o gün oruç tuttuklarını söylemişler. Hz. Peygamber de “Ben Musa’ya sizden daha yakınım (yani onu sizden çok severim)” diyerek kendisi de o gün oruç tutmuştur. Peygamberler birbirinin yalanlayıcısı değil, musaddıkıdır. Onlar baba bir kardeşlerdir ve hepsi de insanları Allah’a kul olmaya çağırmıştır. İşte bu Çağrının özü İslâm’dır.

Bütün peygamberler İslâm’ı getirmiştir. İslâm, yalnız Hz. Muhammed(s.a.v.)in tebliğ ettiği dinin adı değil, Âdem'den Muhammed'e, bütün peygamberlerin dininin ortak adıdır.

Özellikle Hz. İbrâhîm, Kur'ân'da İslâm’ın simgesi olarak anılmaktadır: "İbrâhîm, ne Yahudi, ne de Hristiyan’dı; Allah'ı birleyen bir Müslüman idi, müşriklerden de değildi." (Al-i İmran: 67), "Allah uğrunda O'na yaraşır biçimde cihâdedin. O, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. Sizi babanız İbrâhîm'in dinine iletti. O, bundan önceki Kitapta da, bunda da size Müslümanlar adını verdi." (Hac: 78)

Namaz, oruç, zekât yalnız Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından değil, önceki peygamberler tarafından da emredilmiş, Hac ibâdeti de Hz. İbrâhîm tarafından konulmuştur.

“Allah size, dinden Nûh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya tavsiye ettiğimizi şerîat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin..." (Şûrâ: 62/13), "Allah size açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve sizin günâhlarınızı bağışlamak istiyor" (Nisâ': 98/26) âyetlerinde İlâhî dinlerin özde birliği vurgulanmaktadır.

En'âm: 83-89. âyetlerde İbrâhîm'den itibaren bir dizi İsrâil peyğamberi anılıp bunların da'vetleri övüldükten sonra Hz. Muhammed'e hitaben: "İşte onlar, Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir; onların yoluna uy!" buyurulmaktadır. Ahkaf: 9’da Hz. Muhammed'in, türedi bir peygamber olmadığı, yani kendisinin yeni bir din getirmediği, fakat öncekilerin yolunun kendisine vahyedildiği ve o vahiy yoluna uyduğu; Nisâ': 125'de de Hz. Muhammed'in, dosdoğru İbrâhim dinine tabi olduğu belirtilmektedir.

Kur'ân-ı Kerîm, Kitap ehlini, dinlerini tamamen bırakmağa değil, şirki bırakıp tevhîd sözünde birleşmeğe çağırmaktadır. İşte Âl-i İmran 64’de Kitap ehliyle Müslümanlar arasında ortak olan söz, İslâm kelimesinde özetlenen bu tevhîd prensibidir.

Kur'ân-ı Kerîm, aşırı davranışlarıyla dinlerini bozan, dinin ruhundan ayrılan çıkarcı Kitap ehlini kınar ama Kitap ehlinin hepsini aynı kategoriye sokmaz. Peygamberlerini tanrılaştıran yahut Allah'ın oğlu olduğunu ya da Allah’ın üç varlıktan oluştuğunu söyleyen Kitaplıları Allah’a karşı nankörlükle nitelerken (Maide: 72-73), dinlerinin aslı olan tevhîde bağlı kalanları övmektedir. Artık bağnazlığı bırakıp Kur’ân’ın ruhuna dönmemiz gerekir. İnsanlığın huzuru bundadır.

***