KABİR SORUSU VE AZÂBI (2)
Cumartesi, 19 Ağustos 2017 00:00

KABİR SORUSU VE AZÂBI (2)*

(...dünden devam)

İbn Hazm da, kabir azabının, bedenden ayrılan ruha olacağını söylüyor. Çünkü Yüce Allah: "Firavun ailesini azabın en kötüsü kuşattı: Ateş! Sabah akşam ona sunulurlar (dünya dur­dukça azâb böyle sürer.) Kıyamet koptuğu zaman da: 'Firavun ailesini azabın en çetinine sokun' (deriz)" buyurmaktadır. Bu sunulma, kabir aza­bıdır. Âyetten, azabın ruha olduğu açıkça anlaşılmaktadır (el-Fasl, 4/67).

"Şekk üzerine yakîn (kesin bilgi gerektiren inanç) kurulamaz", genel prensibinin gereği, inanç sorunlarının, garip niteliğindeki kişi haberi üzerine kurulamayacağı açık iken, maalesef bir iki kişi haberine dayanılarak ruhun, kabirde tekrar cesedin içine sokulacağı, ehli sünnet inancı olarak asırlarca öğretilmiştir. Oysa bu kanâat, ilmî gerçeğe aykırı olduğu gibi nakil bakımından sağlam bir delilden de yoksundur. Ruhun, cesedin içine tekrar gireceği varsayılırsa hiç kabre konulmayan, hayvanlar tarafından parçalanıp yenilen, yanıp kül olan cesede ruhun girmesi nasıl izah edilecektir? Çünkü bu takdirde ceset yoktur, tamamen ortadan kalkmıştır. Temel elemanları, çözülmüş değişmiştir. Yok olan bir maddeye ruhun girmesi, söz konusu olamaz.

Hadîslerde kastedilen gerçek şudur: Ruh, içinde uzun süre ya­şadığı, kemâl kazandığı bedenden ayrıldıktan sonra da hem ayrıldığı bedenini görür; hem de bedeninin şeklini latîf cisim olarak koru­du­ğun­dan, kendisini aynen beden içinde hisseder. Nasıl ki insan rüyâda, yaşa­dığı olayları, ruh olarak yaşadığı, gördüğü halde bedenle yaşıyor, görüyor zanneder; rüyâda dolaştığı yerleri, be-densiz olarak dolaştığının farkında değildir.

Ölüm halinde tamamen bedenin etkisinden kurtulan ruh, gezer, dolaşır, içinde yaşadığı bedenin de çevresinde bulunur, hattâ ilk anda henüz yeni bedenden kurtulduğu için kendisini hâlâ beden içinde sanır. İşte ölümden hemen sonra vuku bulacak azar sorgusunda ruhun bedene dönmesi, bedenin yanında bulunması ve aynen beden içinde imiş gibi sevinç veya azap duyması anlamına gelir. Yoksa ruhun bir daha bedene dönmesi, ona yeniden hayat vermesi, maddi bedenin kalkıp otur­ması, başın kabrin tahtalarına değmesi mümkün değildir. Bu, Allah'ın yaratış yasasına ve âyetlerin açık ifâdesine aykırıdır. Çünkü Cenâbı Hak, ruhun bir daha dünyaya yâni maddi bedene dönmeyeceğini bildirmiştir (Mü'minun Sûresi: 99-100)

Abdullah ibn Ömer, öldürülen Abdullah İbn Zübeyr'in yanına gitmiş. Asılmazdan önce cesedinin bir tarafa atılmış olduğunu görünce Abdullah'ın annesi Esmâ'yı teselli ederek:

– Bu cesetler bir şey değildir. Fakat ruhlar Allah katındadır, demiştir (İbn Hazm, el-Fasl fi'l-milel ve'l-ehvâ' ve'n-nihâl, 4/6768).

(devamı yarın..)

 

 

*yazı arşivden alınmıştır