TERÖRİZMİN CEZASI (3)
Salı, 08 Ağustos 2017 00:00

TERÖRİZMİN CEZASI (3)

(...dünden devam)

Nitekim Medîne'de oturmakta olan Nadîr Oğulları, Hz. Muham­med'e suikast düzenlemişler, bundan dolayı kuşatılıp sürgün edilmişlerdir. Kaynuka Oğulları ahidlerini bozmuşlar, onlar da sürgün edilmişlerdir. Bunların sonucundan ders almayan Kurayza Oğulları, bunların yaptı­ğından çok daha kötüsünü yapmış, Hendek Savaşında İslâm toplumunu tamamen imhâ etmek üzere gelen onbin kişilik Kureyş ve diğer Arap kabileleri ortak ordusu ile birlik olmuştur. Müslümanlarla birlikte Medî­ne'yi dış düşmana karşı savunmaya söz vermiş olan bu Yahûdî kabilesi, Peygamber’le ittifaklarını bozup, en kritik dönemde Müslümanları tama­men imhâya kararlı düşman ordusuyla birleşerek Allah'a ve Elçisi’ne karşı savaş durumuna girmişlerdir. İşte bu âyetlerde Allah'a ve Elçisi’ne karşı savaş açanların, şiddetle cezalandırılacakları: ya öldürülecekleri, ya asılacakları veya birer el ve ayaklarının çapraz kesileceği, yahut da sürgün edilecekleri belirtilmiştir.

Daha sonra Yahûdîlerin çeşitli olumsuz tutumları sergilenmektedir. Konu, İslâm'a ve Peygamber'e düşman olan Yahûdîlerin, çeşitli olumsuz davranışlarını sergilemekte, zaman zaman da onları uyarmaktadır. Açıkça görülüyor ki âyetlerde, rivayetlerde anlatıldığı üzere Ureyne veya Ukl'den gelen, Peygamber'den iyilik gören, sonra da çobanı öldürüp Beytu'l-mal'in develerini götüren bireysel düzeyde basit bir olaydan değil, Peygamber'e ve İslâm toplumuna karşı organize bir kütle düşmanlığı ve savaşından söz edilmektedir. Âyet metninin motamot çevirisi şöyledir:

"Onlar ki Allah ve Elçisiyle savaşırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onların cezası...dır.” Bu ifade, sözü edilen kişilerin eylemlerinin olup bittiğini değil, sürdüğünü gösterir. Yani bu kişiler çobanı öldürüp develeri götürmekle iş bitmiş, geride kalmış değildir. Allah ve Elçisiyle savaşlarını; yeryüzünde bozgunculuklarını devam ettirmektedirler. Demek ki âyetin kastı, develeri güdmüş olan yoksul Ureyneliler, ya da Ukl'lüler, ya da Fezâreliler değildir. Çünkü onların eylemi bir defada olup bitmiş, artık geride kalmıştır. Zaten öyle cılız ve yoksul birkaç kişinin, sarsılmaz orduya sahip güçlü bir devlete karşı savaşa girmesi ve bunu da sürdürmesi mümkün değildir.

Şayet âyet, o yoksul kişileri kastetmiş olsaydı, yüklemlerin mâzî (geçmiş zaman) kipinde olması gerekirdi. Yani: "اِنَّمَا جَزَآءُ الَّذِينَ حَارَبُوا اللهَ وَ رَسُولَهُ وَسَعَوْا فِي اْلاَرْضِ فَسَادًا أنْ: Onlar ki Allah ve Elçisiyle savaştılar ve yeryüzünde bozgunculuk yaptılar, işte onların cezası...dır." şeklinde olurdu.

(devamı yarın..)