KUR'ÂN VE EVRENSEL MESAJI (1)
Pazartesi, 24 Nisan 2017 00:00

KUR'ÂN VE EVRENSEL MESAJI (1)

Fussilet Suresinin 42. âyetinde ne Kur’ân’dan önce ne de sonra onu boşa çıkaracak, hükümsüz bırakacak bir Kitap bulun­madığı vurgulanmaktadır. Bunun anlamı şudur: Kur’ân, kendinden önceki Kitapların temel misyonuna ve içeriğine uygundur. Doğru­ladığı o Kitaplar kendisini iptal etmez, destekler. Kendisinden sonra da onu hükümsüz kılacak hiçbir kitap gelmeyecektir. Onun hükmü sonsuza dek bakidir.

Kur’ân’ın Arapça Olmasındaki Hikmet:

“Onu, er-Rûhu'l-Emîn (güvenilir ruh, Cebrâîl) indirdi: 194- Senin kalbine; uyarıcılardan olman için, 195- Apaçık Arapça bir dille.” (Şu‘ara: 47/193-195)

Yusuf: Suresi’nin 2. Âyetinde de hitabettiği insanların anla­yabilmesi için Kur’ân’ın Arapça indirildiği belirtilir. Aynı hikmet İbrahim: 4. Âyette de vurgulanmıştır.

Allah’ın, insanlar arasından elçi seçip onlara Kitap indir­mesinin hikmeti, o elçiler ve kitaplar vasıtasıyla kullarını doğru yola iletmektir. İbrâhîm: 72/4’ncü âyette belirtildiği üzere her millete, kendi içinden, kendi diliyle konuşan bir insan, peygamber olarak görevlendirilmiş; o peygambere, konuştuğu dilde Kitabı oluşturan vahiy indirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in açık ifadesinden anlıyoruz ki Allah’ın, bütün peygamberlere indirdiği Kitap, aynı prensipleri içeren tek Kitaptır. Ancak aslı bir olan bu Kitap, her peygambere, kendi diliyle indirilmiştir. Mûsâ’ya ve Îsâ’ya İbrânî diliyle indirilmiş olan o Tanrı Kitabı, Araplar arasından seçilen Hz. Muhammed’e de Arapça olarak vahyedilmiştir: (En’âm: 92), (Yusuf: 53/2) âyetlerinin açıkça belirttiği gibi Kur’ân’ın Arapça indirilmesindeki hikmet de Arapça konuşan insanların, Allah’ın buyruklarını anlamları ve ona göre kendilerine yön vermeleridir.

Fakat Hz. Muhammed’in peygamberliği cihanşümuldür. Kur’ân-ı Kerîm’in prensipleri de bütün insanlık için geçerlidir. O halde dilleri başka olan ve Arapçayı anlamayan Müslümanların, Kur’ân’ı kendi dillerinde okumaları gerekir. Bu insanların, Arapça Kur’ân’ı anlamadan tekrar etmeleri yerine onun, kendi dillerindeki doğru anlamını düşüne düşüne okumaları çok daha iyidir.

Gaye, Kur’ân kelimelerini tekrar etmek değil, onun mâ­nâsını anlamak ve okunan Kur’ân’a göre hareket etmektir. Sa­hâbîler, Peygamber’den duydukları âyetlerin mânâsını anlamadan başka âyetlere geçmezlerdi. Abdullah ibn Mes‘ûd: “Biz on âyet öğrendiğimiz zaman onların anlamlarını ve nasıl uygulanacağını bilmeden başka âyetlere geçmezdik” demiştir (İbn Kesîr, Tefsîr: 1/4). Hiç anlamadan Kur’ân’ı birkaç günde hatmetme yerine, anlayarak günde yarım sayfa, bir sayfa okumak daha iyidir.

 

 (devamı yarın..)