TASAVVUFTA SALİK-MÜRŞİT MESELESİ VE KUR’AN’A GÖRE ŞİRK (6)
Cumartesi, 21 Ocak 2017 00:00

TASAVVUFTA SALİK-MÜRŞİT MESELESİ VE KUR’AN’A GÖRE ŞİRK (6)

(...dünden devam)

Diğer tarihçiler, Ma'ruf'un hocaları hakkında farklı bir zincir verirler:

İbnu'n-Nedîm, Fihristinde Ca'fer al-Huldî'nin bizzat kendisine atfen şu zinciri verir: Ca'fer al-Huldî, tasavvufu Cüneyd'den, Cüneyd, Serî as-Sakatî'den, Serî Ma'­ruf'tan, Ma'ruf Ferkad as-Sabâḫî (131/748)den, o da Hasan al-Basrî'den, o da Enes ibn Malik (90/708)den almıştır. Burada Ma'ruf'un hocası gösterilen Ebu Ya'kup Ferkad as-Sebâḫî, meşhur bir zâhid ve aynı zamanda muhaddistir. Aslen Ermenistan'lı bir Ermeni olan Ferkad gelip ihtida etmiş, muhaddis olmuş, 131'de vefat etmişti. Ma'ruf ise 200'de öldü. Ma'ruf'un kendinden yetmiş yıl önce ölen bir zattan öğrenmesi biraz şüphelidir (Bkz. Tezkiretu'l-evliyâ, 1/22, adı geçenlerin biyografileri; The Life Personality and Writings of Al-Junayd, s. 10).

On üçüncü asırdan itibaren bütün dinî liderler tarafından şu isnad klâsik sabit isnad olarak tekrarlandı: Cüneyd-Serî-Mâ'ruf-Davud, Habib-i Acemî-Hasan al-Basrî. Cüneyd'den sonra Ruzbârî-Ebu Alî Kâtib yahut Zeccâcî-Mağribî-Cürcânî gelir (Massignon, Shorter Encyclopedia of Islam, s. 582).

Şurası muhakkak ki tâ Hz. Peygamber zamanından beri zühdüyle tanınmış kimseler vardı. Başlangıçta çölde kendini tamamen Allah'a vermiş, ibadet ve taatle meşgul erkek ve kadınlar mevcuttu. Bunların etrafına toplanan ve sözlerinden istifade etmek isteyenler oluyor ve bunlar bir grup teşkil ediyordu. Böylece yavaş yavaş şeyh ve sahib (mürid) yani tarikat sistemi doğdu. Ve ameliyyeye teori de katıldı. Tasavvufun nazariyeleri yapıldı.

3- İntisâb ve Sohbet:

Sûfîlere göre mutasavvıf şeyhlerden birine bağlanmak, onun önünde hâlis niyetle tevbe edip ondan tarikat usulünü almak ve onun tarif edeceği zikir ve evrâdı yapmak, tarikatin gereklerindendir. Şeyhsiz tarikat olmaz. Bâyezîd'in: "Hocası olmayanın imâmı şeytandır" dediği rivâyet edilir (Avârifu'l-me'ârif, 96). "Ağaç kendi kendine biter de biri onu yetiştirmezse, yaprak verir ama meyve vermez. İşte mürîd de öyledir. Hocası olmayandan bir şey çıkmaz" diyen Üstâz Ebû Alî ed-Dakkak: "Ben bu tarikati (Ebû'l-Kasim) en-Nasrâbâzî'den aldım, O da Şiblî'den, Şiblî Cüneyd'den, Cüneyd Serî'den, Serî Ma'rûf el-Kerhî'den, Ma'ruf el-Kerhî de Dâvûd et-Tâ'î'den almış, Dâvud et-Tâ'î de tâbiîlere yetişmiştir" demiştir.

Söhreverdî, Ebû Alî'nin bu sözünü naklettikten sonra şöyle diyor: "Vadilerde ve dağlarda biten ağaçlar gibi kendi kendine biten ağaç da meyve verebilir ama onların meyvesi, bahçelerdeki ağaçların meyvesi gibi lezzetli olmaz. Dikilen fidan, bir yerden başka yere nakledilirse daha güzel olur, bakım onun şeklini ve meyvesini güzelleştirir. Şe­rîat, eğitilmiş köpeğin yakaladığı avın etini helâl, fakat eğitilmemiş köpeğin öldürdüğü avın etini haram saymıştır" (Avârifu'l-me'ârif, 96).

(devamı yarın..)