FİRASET NEDİR? (2)
Cuma, 06 Ocak 2017 00:00

FİRASET NEDİR? (2)

(...dünden devam)

İşte onun kalb aynasında hakikat suretleri hiç bozulmadan gayet net, olduğu gibi görünür. Onun firaseti hemen hiç yanılmaz. Zira Allah ile gören kul, bir şeyi olduğu gibi görür, Allah ile işiten, olduğu gibi işitir.

Bu, gaybı bilmek anlamına gelmez. Fakat gaybı bilen Allah, kendi nuruna yaklaşan; bâtıl hayallerle hakikat suretlerinin görünmesine engel olan vesveselerle uğraşmayan kalbe bazı gerçekleri atar. Bu, kulun kendi gücüyle kazandığı bilgi değil, Allah'ın lütfuyla kendisine bağışlanan bilgidir. Allah'ın gaybını kimse kendi dış duyularının gücüyle bilemez. Fakat Allah, kendisine yaklaşan kullarını bazı gayb bilgilerine muttali kılabilir. Nitekim yüce Allah: "O gaybı bilendir. Kendi görünmez bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçiye gösterir..." (Cin Suresi: 27), buyurmuştur. Yüce Allah, dilediği elçisini gaybına muttali kıldığı gibi elçisinin hizmetinde olup ondan ışık alan ve böylece yücelen, Hakk'ın nuruna yaklaşan kimselere de gaybından bazı parıltılar sunar.

Kalbe nur dolunca oradan uzuvlara taşar. Kalbden göze, kulağa, ele, ayağa gider. Böylece kalbe doğan nurla kişinin basireti yani iç gözü, ruhsal duyuları açılır. O gözle bakan, Yemen'dekini, Amerika'dakini görebilir, o nurla güçlenmiş kimse bir anda uzak mesafeleri aşar.

Nitekim Allah'ın Resûlü (sav) namazda önündekileri gördüğü gibi arkasında bulunan sahabilerini de görürdü. Kendisi Medîne'de Hendek kazarken Şam'ın köşklerini, San’a'nın kapılarını, Kisra'nın Medain şehrini görmüştü. Yine Medîne'de olduğu halde Mûte'de şehid düşen kuman­danlarının hallerine vakıf olmuş, ta Habeşistan'da Necâşî'nin vefat ettiğini görerek, namazgâha çıkıp onun için gıyabında cenaze namazı kıldırmıştır.

Hz. Ömer (ra) de Medîne'de hutbe okurken İran içinde bulunan Niha­vend'de düşmanlarla çarpışan kumandan Sâriye'yi, dağa doğru çekilip dağı arkalarına alarak çarpışmaya yöneltmek üzere:

‒ Ey Sâriye, dağa! Dağa diye bağırmıştır.

Ömer'in sesini içinde uyanan ilham ile hisseden veya gönül kula­ğıyla duyan Sariye, dağa doğru çekilip çarpışmış, kendilerinden çok kalabalık olan düşman ordusunu yenmiştir.

"Eğer ben gaybı bilseydim, kendime çok hayır (mal, mülk) sağlardım (gizli defineleri bulup çıkarır, zengin olurdum). (A‘râf: 188) âyetinde ise Peygamber'in gaybı bilmediği; eğer gaybı bilmiş olsa, dünyanın gizli hazinelerini çıkarıp çok mal sahibi olacağı bildirilmektedir. Âyetin asıl amacı, Allah'tan başka kimsenin gaybı bilmediğini anlatmaktır.

***