FİRASET NEDİR? (1)
Perşembe, 05 Ocak 2017 00:00

FİRASET NEDİR? (1)

 

FİRÂSET (الفراسة)

Şüphesiz bunda işâretten anlayanlara (nice) ibretler vardır." (Hicr: 54/75)

Hicr: 75’nci âyetin sonundaki “el-mutevessimîn”, (vesm) kökünden tefa‘‘ul vezninde fâil isminin (sıfatın) çoğuludur. İbn Abbâs mütevessimîni ibretle ba­kanlar, Ca‘fer-i Sâdık da firâset sahipleri diye tefsîr etmişlerdir. Firâset, kalbin, Hakk'ın nûruyla görmesi demektir. Kalb o nûr ile gaybleri görür. Ancak îmân derecelerinde ileri gidenlerin firâseti doğ­rudur.

Firâset üç çeşittir:

Müşâhede firâseti ki bu, firâsetin ilk mertebesidir. Gaybdan haber verme ki bu, firâsetin ortasıdır. Gayba hükmetme ki (firâsetin en yükseği olan bu hal), bu ümmet içinde ancak büyük Sıddîk(ra)e nasibolmuştur. Firâsette yanılma câiz değildir. Çünkü kul, Rabbinin nuruyla firâset yapar, kendisinin akıl yürütmesiyle değil. Eğer firâsette yanılma olursa o (firâset değil), zandır.

Ebû Hafs en-Neysâbûrî şöyle demiş: "Kimsenin, başka bir kimsenin yaşayışı üzerinde firâset yapması (onun gizli hâlini kalb gözüyle görmeğe çalışması) doğru değildir. Ancak mü'minin firâsetinden (insanın içini okuyacağından) sakınılır. Çünkü Peygamber (sav): "Mü'minin firâsetinden sakının, zira o, Allah'ın nûruyla bakar" demiştir.

Firâset, Allah'a yaklaşmakla hasıl olur. Kalb, üstüne konan maddî kirlerden temizlenmek suretiyle Allah'a yaklaşırsa Hakk'ı bilmeğe engel olan şeyler ortadan kalkar. Allah'ın nurundan ona ışıklar yansımaya başlar. Bu ışıklar kişinin Hakk'a yaklaşması oranında kuvvetli veya zayıf olur. Allah'tan gelen nurla bakan kimse yalnız yakını değil, uzakları da, perde arkasındaki şeyleri de görür.

Peygamber (sav) bu konuda Rabbinden şunu anlatmıştır: "Kulum kendisine farz kıldığım ibadetle bana yaklaştığı kadar hiçbir şeyle bana yaklaşmaz. Kulum nâfile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam eder. Bana o kadar yaklaşır ki ben onu severim. Ben onu seversem, onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum; benimle işitir, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür." (Buharî, Rikak: 38)

Yüce Allah, burada kulunun kendisine yaklaşması sonucunda ken­disinin onu seveceğini, onu sevince de kulak, göz, el ve ayak bakımından ona yaklaşacağını, böylece kulun kendisiyle işitip kendisiyle görüp, kendisiyle tutup, kendisiyle yürüyeceğini ifade buyurmuştur. Bu demektir ki o kulun ruhu, maddî tesirlerden âdeta soyutlanmış, duyuları temizlik kazanmış, ruhânîleşmiş, güçlenmiş, kalbi kirlerden temizlenmiş, ayna gibi olmuştur.

(devamı yarın..)