MUTLAK GAYBI YALNIZ ALLAH BİLİR (4)
Çarşamba, 04 Ocak 2017 00:00

MUTLAK GAYBI YALNIZ ALLAH BİLİR (4)

(...dünden devam)

Elbette rü'yâ, sezgi veya ilhâm ile kendisine, kendi hayatında olacak bazı olaylar hakkında işârî bilgiler verilmiştir ki biz bunlara mu‘cize diyoruz. Ancak bu tür gaybî bilgiler, daha ziyade kendi hayatı ve geleceği hakkındaki olaylarla ilgilidir. Buna bazı Kur'ân âyetlerinde de işaret edilmiştir. Meselâ Peygamber'in hanımlarından birine söylediği bir sırrı, o hanımın başkalarına ifşâ etmesinin, Peygamber'e bildirilmiş olduğu, Tahrîm: 3'de anlatılmaktadır. Yemeğin bereketlenmesi ve benzeri mu‘cizeler olmuştur. Ama zamanla mu‘cize haberleri abartılmış, bire on katılarak anlatılmıştır. Bilhassa gelecekle ilgili pek çok haber Peygamber'e söyletilmiştir ki, Hz. Ayşe'nin dediği gibi, geleceği Allah'tan başka kimse bilmez. Özellikle hiçbir alâmeti olmayan Kıyâmetin zamanı, bütün insanlardan gizlenmiştir. "Kıyâmet sâatinin bilgisi Allah'ın yanındadır." (En‘âm: 55/103) âyeti ve benzerleri, Kıyâmet bilgisinin, yalnız O'nun katında bulunduğunu, başka kimseye verilmediğini belirtmiştir.

Bu âyetlerin ışığı altında, Hz. Peygamber'e bağlanan bazı fitnelerin vukuu ve Kıyâmet alâmetleri hakkında, binlerce yıl sonraki geleceğe ilişkin haberlerin, gerçekte ona âidolmadığı; acıklı olaylar karşısında tesellî arayan insanların kamu oyundan doğduğu anlaşılır. Nitekim Hz. Ayşe: “Peygamber'in, yarın ne olacağını bildiğini sanan kimse, Allah'a büyük yalan isnâdetmiş olur. Çünkü yüce Allah: “De ki 'Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez; ne zaman dirileceklerini de bilmezler.' (Neml: 48/65) buyuruyor”, demiştir (Buhârî, Tevhîd: 4). Hadîsin, Müslim ve Tirmizî'deki şekli de şöyledir: "Her kim, onun (yani Hz. Peygamber'in), yarın ne olacağını haber verdiğini sanırsa Allah'a büyük yalan isnâdetmiş olur. Çünkü Allah: 'De ki 'Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez'buyurmaktadır" (Buhârî, Tefsîr, Sûre: 6, b. 1, Sûre: 31, b. 2; İbn Hanbel, Müsned: 2/122)

Bu hadîslerin açık ifadesine göre Peygamber (sav), vahiy dışında yarın ne olacağını bilmezse, binlerce yıl sonraki olayları da elbette bilmez. Şayet bu konuda vahiy gelirse o zaman bilir. Böyle bir vahiy olsaydı, onun da Kur'ân'da bulunması gerekirdi. Hâlbuki Kur'ân'da, bu fiten ve Kıyâmet hakkındaki rivâyetlerde anlatılanların hiçbirine rastlamıyor, sadece gaybı, gökte ve yerde Allah'tan başka hiç kimsenin bilmeyeceğini vurgulayan âyetlere rastlıyoruz.

Aktarılan rivâyetler üzerinde düşünülünce bunların ne kadar çelişkili ve gerçeklere ters olduğu anlaşılır. Meselâ, Hz. Ayşe'ye dayandırılan bir rivâyete göre bedevî Araplar geldiklerinde, Allah'ın Elçisinden, Kıyâmetin ne zaman kopacağını sorarlardı. O da onların, içinde bulunan en genç insana bakar: “Eğer bu yaşarsa, henüz ihtiyar olmadan Kıyâmet kopar, derdi." (Buhârî, İstiska: 29, Tefsîr, Sûre: 13, Tevhîd: 4; İbn Hanbel, Müsned: 2/24, 52, 58)

Önce Peygamber'in, gaybı bilmediğini delîlleriyle anlatan Hz. Ayşe, söylediklerinin tersine, Peygamber'in gaybı bildiğini ifade eden bu sözü nasıl söyler? Çünkü kendisi, bu tür sözlerin Peygamber'e iftirâ olacağını söylemiştir. Kaldı ki çeşitli yollarla Peygamber'den rivâyet edilen bu söz doğru olsa, Peygamber'in, Kıyâmetin zamanını takriben tespit ettiğini gösterir. Kendi zamanında çocuk olan bir insan, çok yaşasa daha seksen sene yaşayacağına göre demek ki Peygamber, kendisinden seksen-doksan yıl sonra Kıyâmetin kopacağını sanmıştır. Bu ise âyete tamamen aykırıdır. Ayrıca söylediği zamanda Kıyâmet kopmamış olduğuna göre bu, hâşâ Peygamber'in güvenilirliğine gölge düşürmez mi? Ayrca takriben bir asır sonra Kıyâmet kopacaksa da‘vetini yerleştirip yeni bir dünya düzeni kurma uğrunda o kadar çaba harcamasına neden gerek görmüştür? Yüce Allah, gerek A‘râf: 187'de, gerek Nâzi‘ât: 42'de Peygamber'in, Kıyâmetin kopacağı zamanı bilmediğini vurgulamıştır. Onun bilgisi, Allah'a âittir. Hikmeti gereği bu bilgiyi kendisinden başkasına açmamıştır.

***