KUR'ÂN'A YAKLAŞIMDA İSLÂH AKIMI (MODERNİZM) (4)
Perşembe, 24 Kasım 2016 00:00

KUR'ÂN'A YAKLAŞIMDA İSLÂH AKIMI (MODERNİZM) (4)

(...dünden devam)

Sonuç itibariyle Yenilikçilere göre İslâm, iki kaynağa, yani Kur’ân’a ve Sünnete inanmak ve bu prensipleri uygulamaktan ibarettir.

Hareketin meşrû‘ delîli Enes ibn Mâlik (ö. 179/795) tarafından rivâyet edilen hadîstir: “Lâ yasluhu âhiru hâzihî’l-ummeti illâ bimâ yasluhu bihî evveluhâ: Bu ümmetin âhiri, ancak evvelinin düzeldiği şeyle düzelir.” Bunun anlamı şudur: Ümmetin düzelmesi, Kur’ân ve Sünnetten ibaret olan İslâm temeline dönmekle mümkün olur (Bkz. Reşîd Rızâ, Tefsîr: 9/293, 10/437, 11/210; Şihâb, Mart, 1939, s. 58).

a) Kur’ân, dinî hukukun (şerî‘atin) temel kaynağıdır:

Kur’ân dinin temelidir (R. R. Tefsîr: 1/369, 7/139, 198, 9/326; İbn Bâdîs, Şihâb, Şubat 1936, s. 95). Esasen Kur’ân, dinin kendisidir (Tefsîr: 6/154-167, 7/139, 198; 9/326). Kur’ân vahyi ile din tamamlanmıştır: اَلْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ: Bugün sizin için dîninizi olgunlaştırdım” (Mâide: 110/3). Reşîd Rızâ, İbn Abbâs’ın ve Selefin çoğunluğunun görüşünü esas alarak diyor ki: “İnancın, ahkâm ve ahlâkın ana kaynağı Kur’ân’dır.” (Tefsîr: 6/166, dip not). Böylece Kur’ân, dinin baş kaynağı görülmektedir.

b) Kur’ân’ın Tefsîri:

İslâh yanlıları, Kur’ân’da zâhir mânânın dışında birtakım gizli mânâlar arayan; açık anlam yerine az çok sembolizme kaçan sübjektif yorumlar yapma davranışını kınar. Reşîd Rızâ, Âl-i İmrân Sûresi’nin 7’nci âyeti münasebetiyle bâtınî mânâlara karşıt görüşünü açıkça ortaya koyar (Bkz. Tefsîr: 3/166). Zîrâ bu tutum, ne Sünnete, ne de müteşâbih âyetleri te’vîl etmekten kaçınan Selefin tutumuna uyar (Bkz. Tefsîr: 1/252-253; 3/172-196). Te’vîl konusunda İslâhçı görüş, büyük ölçüde İbn Teymiyye’nin, bid‘atçi akımlara karşı olan görüşüne uymaktadır (Bkz. Tefsîr: 9/131-132). Cehmiyye, Kaderiyye, Hâricîlik, Bâtınîlik, Bâbîlik, Bahâîlik, aşırı Sûfîlik gibi açık anlamı bırakıp gizli anlamlara takılan fırkalar, İbn Teymiyye’nin reddettiği fırkalardır (Tefsîr: 4/191). Herhangi bir fırkanın, kendi görüşünü Kur’ân’a söyletme amacına yönelik yorumlar tahrîf ve Kur’ân’ın anlamını çarpıtma eylemi sayılır (Bkz. Tefsîr: 1/430, 4/97, 282, 7/506).

B) SÜNNET: Dinin ikinci kaynağı Sünnettir.

Sünnet ile sağlam hadîsler kastedilir. Hadîslerin çok sınırlı bir miktarı inanç konularında ve hac, namaz gibi ibâdet konularında kanıt olarak kullanılmıştır. Sağlamlığı kuşku taşımayan hadîslerin sayısı da bir düzineyi geçmez (Abduh, Risâle­tu’t-Tevhîd; R.Rızâ baskısı, s.22,not:20;Tefsîr:5/365).Bir hadîs rivâyetinin, mutlaka Peygamber’in sözü olduğuna inanma zorunluluğu yoktur. Bu rivâyet ünlü bir hadîsçinin yahut ünlü bir üstâzın rivâyeti olsa bile. Muhammed Reşîd Rızâ, bu konuda zayıf, hattâ uydurma olan hadîsleri sağlam hadîs olarak aktaran İmâm-ı Gazâlî’yi örnek verir (Bkz. Tefsîr: 7/31).

O halde Müslüman, sağlamlığında herhangi bir suretle kuşku bulunan Hadîsi kabul etmek zorunda değildir. Demek ki Kitâb ile aynı otoriteye sahib olan Hadîs, tam anlamıyla sağlam Sünnet ile, Peygamber’in sözü olduğunda kuşku bulunan Sünneti birbirinden ayırdetmek gerekir. Kuşkulu hadîs, sağlam Hadîsin otoritesine (gücüne) sahip değildir.

(devamı yarın..)