ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (9)
Salı, 01 Kasım 2016 00:00

ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (9)

 (...dünden devam)                                                                                            ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (8)

Namaz, oruç, zekât yalnız Hz. Muhammed(s.a.v.) tarafından değil, önceki peygamberler tarafından da emredilmiş, Hac ibâdeti de Hz. İbrâhîm tarafından konulmuştur.

Allah size, dinden Nûh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya tavsiye ettiğimizi şerîat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin...(Şûrâ: 62/13), “Allah size açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve sizin günâhlarınızı bağışlamak istiyor. (Nisâ': 98/26) âyetlerinde İlâhî dinlerin özde birliği vurgulanmaktadır.

En'âm: 55/83-89. âyetlerinde İbrâhîm'den itibaren bir dizi İsrâil peygamberi anılıp bunların da'vetleri övüldükten sonra Hz. Muhammed'e hitaben: " İşte onlar, Allah'ın hidâyet ettiği kimselerdir; onların yoluna uy!" buyurulmaktadır. Ahkaf: 66/9’da Hz. Muhammed'in, türedi bir peygamber olmadığı, yani kendisinin yeni bir din getirmediği, fakat öncekilerin yolunun kendisine vahyedildiği ve o vahiy yoluna uyduğu; Nisâ': 98/125'de de Hz. Muhammed'in, dosdoğru İbrâhim dinine tabi olduğu belirtilmektedir.

Kur’ân, hiçbir millete, bütün bireylerini kapsayacak biçimde genel hükümle fısk damgasını vurmamıştır. Bazen kesîr (çoğu), bazen eksuruhum (çokları) deyimiyle onların arasında fâsıkların çoğunlukta olduğunu söylemiştir. Genel anlamda bir söz kullandığı zaman mutlaka istisnâ da kullanarak toplumun içindeki iyileri, kötü vasfın dışında tutmuştur. Meselâ Pek az inanırlar (veya pek azı inanır)” (Nisa: 98/46), “Sonra siz, pek azınız hariç, döndünüz; hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.” (Bakara: 92/83) âyetleri, onların içinde doğru inanan insanlar bulunduğunu ifade ediyor. Yahut kötülüğü hepsine değil, sadece bazılarına bağlıyor: Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emânet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ödemez. Onlar 'Ümmîlere karşı bize bir sorumluluk yoktur' dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah’a karşı bile bile yalan söylüyorlar.” (Âl-i İmran: 94/75)

Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve mü’minler, sana indirilene ve senden önce indirilene inanırlar.” (Nisâ: 98/162) âyeti de Kitap ehli içinde kanıtları anlayan, gerçeği arayan, samimi mü’minlerin bulunduğu, işte öylelerinin, isti‘dadlarının gücü sayesinde Peygamber(s.a.v.)in çağrısının hak olduğunu kabul edecekleri bildirilmektedir.

Evet, Kur’ân genel prensipler koyar ve her toplumda olduğu gibi Yahûdî toplumunda da peygamberlerin da‘veti üzerinden uzun zaman geçmekle fıskın çoğaldığını, dinin yoz­laştırıldığını, çoğu âlim diye geçinenlerin, yazdıkları şerhlerle ve tefsîrlerle asıl Kutsal Kitabı istedikleri biçimde yorumladıklarını, bu yüzden çoğunun yoldan çıktığını söyler ama bütün milletin tamamının sapık olduğunu söylemez. İstisnâlarla temiz, ılımlı insanları bu fısk sıfatının dışına çıkarır.

 

(devamı yarın..)