ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (7)
Pazar, 30 Ekim 2016 00:00

ÖNYARGILILARA CEVABIMIZ (7)

(...dünden devam)

Kur'ân-ı Kerîm, Kitap ehli içinde bu tür inanç sahiplerini, bundan vazgeçip tevhîde gelmeğe çağırmaktadır:

Ey Kitap ehli, dîninizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesîh, sadece Allah’ın elçisi, O’nun Meryem’e attığı kelimesi ve O’ndan bir ruhtur. Allah’a ve elçilerine inanın, (Allah) ‘Üçtür’ demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allah, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O’nundur. Vekîl olarak Allah yeter.” (Nisâ: 171)

Bakınız Kur'ân-ı Kerîm, Kitap ehlinin dinlerini kötülemiyor, onlardan dinlerini bırakmalarını da istemiyor, fakat tevhîde aykırı inançları bırakıp Allah'a ve elçilerine inanmağa, aşırılıktan vazgeçmeğe çağırıyor. Çünkü onları bu tür inançlara götüren, İsâ'ya olan sevgilerini aşırılığa vardırmaları olmuştur. Bu ifrât, sonunda onları, insan olan peygamberi Allah'ın parçası sanmağa götürmüştür.

Kur'ân-ı Kerîm, Mâide Sûresinin 73’ncü âyetinde teslis (üçleme) inancını bırakmayanlara acı bir azâbın dokunacağını bildirmekte ve onları bu sözden vazgeçmeğe çağırmakta; Âl-i İmrân Sûresinin 64’ncü âyetinde de onları tevhîd inancında birleşmeğe davet etmektedir:

Demek ki Allah'a şirksiz, âhirete şeksiz inanıp sâlih amel yapan herkes İslâm dâiresi içindedir.. Allah'a îmân ve Peygamber'in vazifesi Allah ile kul arasına girmek yahut insanları kendisine taptırmak değil, Allah'a kulluğa götürmektir. Yalnız O'na kulluk gereğini duyurmakla, peygamberin görevi son bulur. Sana düşen, sadece tebliğdir.”  (Nahl: 82) Ne Peygamber, ne de herhangi bir varlık, Allah ile kul arasına giremez ve Allah'tan başka tanrı gibi tapınılamaz.

İslâm, insanın yaratılışında, doğasına katılmış bulunan dîndir.

Biraz önce açıkladığımız üzere İslâm, Allah’a teslim olmak, O’na kul olmaktır. Allah’a kul olanlar, Yaratan’la, kendi canlarıyla ve çevreleriyle barış içinde olacakları için İslâm, aynı zamanda barışçı olmak demektir. Bu anlamı belirtmek üzere Hz. Peygamber Müslüman’ı, “İnsanların elinden ve dilinden zarar görmeyecekleri insan” olarak tanımlamıştır. Bütün peygamberler özüyle İslâm’ı getirmişlerdir. Çünkü onlar, aynı Tanrı’nın elçileridir. Özellikle Hz. İbrahim, Kur'ân'da İslâm’ın simgesi olarak anılmaktadır:

"Allah, sizi seçti ve dinde size bir güçlük yüklemedi. Sizi babanız İbrahim’in dinine iletti. O, bundan önceki Kitapta da, bunda da size Müslümanlar adını verdi." (Hac: 78),

“Rabbi ona: ‘İslâm ol!’ demişti, ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum.’ dedi.” (Bakara: 131)

Hz. Muhammed’e vahyedilen din, daha önceki peygamberlere, bunların atası olan İbrahim’e vahyedilmiş olan tevhid dinidir ki bunun adı İslâm’dır. “O (Allah) bu (Kur'a)ndan önce (ki kitaplarda) da, bu (Kur'a)nda da size ‘Müslümanlar’ adını verdi ki, Elçi size şahid olsun, siz de insanlara şahid olasınız.” (Hac: 78) âyeti, yüce Allah’ın, daha önceki Kitaplarda da, Kur’ân’da da İlâhî din mensuplarına Müslüman adını verdiğini bildirmektedir.

(devamı yarın..)