KUR’ÂN'DAKİ YEMİN FORMLARI (4)
Pazartesi, 04 Nisan 2016 00:00

KUR’ÂN'DAKİ YEMİN FORMLARI (4)

(...dünden devam)

Bu sorunu mutasavvıfların diliyle söyleyecek olursak cem' ve fark makamları olarak tanımlayabiliriz. Cem', kulun veya elçinin kendi varlığından geçip Allah'ın varlığında erimesi, kaybolması, yalnız Allah'ın var olmasıdır. Fark ise elçinin veya kulun kendi bireyliğine dönmesi, Allah'ı ayrı, kendisini ayrı varlıklar olarak görmesi ve o makamda konuşmasıdır. İkinci durumda elçi, kendi bireyliğinde konuştuğu için Allah'tan üçüncü şahıs olarak söz eder. Birinci durumda elçi Hak'ta eridiği için kendisinden konuşan bizzat Allah olur. Hitâb Allah'tan yapılır.

Kur'ân, çoğunlukla fark makamından, bazen de cem' maka­mından verilmekte, bazen de aynı âyette fark ve cem' makamları yan yana bulunmaktadır. A'râf Sûresi’nin baş taraflarından verdiğimiz âyetler fark makamından vahiydir. Bu makamda meleğin kendisi vardır ve Allah'ın buyruğu ile O'nun iradesini anlatmaktadır. Son âyetlerde ise önce cem' makamından vahiy başlamış, sonra tekrar fark makamına geçilmiştir. Cem' makamında melek, aradan çekil­mekte, söz Allah'a verilmekte, konuşan Allah olmaktadır. Ama yine oradan fark düzeyine inilmektedir.

Çünkü İlâhî yasa, yaratılış yasası böyledir. Sürekli cem' makamı olsa, varlıklar görülmez, dünyâ işleri yürümez. Sürekli fark makamı olsa Allah unutulur. İkisinin iç içe olması gerekir. Herhalde bu gerçeğin anlatılması için İlâhî mânâlar, kâh cem' kâh fark makamından vahyedilmiştir.

Fark makamında vahiy veren melek, Allah'ın buyruğunu anlatmakta, "Allah şöyle yaptı, böyle yaptı" demektedir. Hattâ bizzat kendisinin yaptığı işlerden söz etmektedir: "Biz, ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey, O'na âittir. Rabbin, aslâ unutkan değildir." (Meryem: 44/64), “Bizim içimizde, herkesin belli bir makamı vardır. Biziz, o saf saf dizilenler biz. Biziz, o tesbîh edenler biz!" (Sâffât: 56/164-166)

Bu âyetler, meleğin, fark makamından vahyinin tipik örnek­leridir. Kur'ân'ın çoğunluğu, fark makamından vahyedilmiştir. Çün­kü insanın çoğunluk hali, fark halidir. Ama tıpkı tasavvuftaki fenâ fillah, baka billâh hali gibi Kur'ân'da cem' ve fark makamı iç içe bulunmaktadır. Fark makamından vahiy veren melek, birden ken­disini aradan çekip cem' makamına geçmekte ve o makamdan vah­yetmektedir.

Şimdi Kur'ân'daki yemînler meselesine geçebiliriz:

Dediğimiz gibi Kur'ân, çeşitli makamlardan yapılmış melek vahyidir. İlâhî mânâları insan düzeyine indiren melektir. Melek, o anlamları, Arap edebiyatının en yüksek üslûbuyla indirmiştir. Yemîn de buüslûbun vazgeçilmez bir yönüdür. Bundan dolayı vurgulanması gereken konular, yemînle vurgulanarak anlatılmıştır. Özellikle tevhîd yani Allah'ın birliği ve yalnız O'nun tapılmaya, yalvarılmaya, şükredil­meye lâyık Tanrı olduğu hususu pek çok sûrede yemînle vurgulanır. Tevhîd, Kur'ân'ın temel konusudur. Öteki ko­nular, onun çevresinde dolaşır. Kur'ân'daki yemînlere dikkat edilirse bunların direkt veya dolaylı olarak tevhîd konusu ile ilgili olduğu anlaşılır.

Neden bu konu böyle yemînlerle vurgulanmaktadır? Çünkü Kur'ân, şirki (Allah'tan başka herhangi bir şeye tapmayı, O'ndan başkasına yalvarmayı, hangi biçimde ve kılıkta olursa olsun, bir insanı, bir meleği, bir doğa varlığını, hâsılı herhangi bir yaratığı tanrılaştırma geleneğini kökünden kazıma mücâdelesini vermekte­dir. İşte bunun için tevhîd konusu, son derece etkili olan yemîn kipleriyle vurgulanmaktadır. Bunda Tanrı’nın şânına aykırı bir şey yoktur. Tam tersine, bu üslûplarla Allah’ın şânı yüceltilmektedir.

***