KUR’ÂN'DAKİ YEMİN FORMLARI (2)
Cumartesi, 02 Nisan 2016 00:00

KUR’ÂN'DAKİ YEMİN FORMLARI (2)

(...dünden devam)

Gelelim "yemîn: andiçme" sorununa. Önce Arap dilinin bir üslûbu olan andiçme, edebî sözlerde çok kullanılır. Bu bir. İkinci olarak da: Ant içen bizzât Allah'ın kendisi değil, Peygamber'e vahiy getiren melektir. Zaten sözgeliminden de bu açıkça anlaşılmaktadır: "Güneşe ve onun aydın sabahına andolsun. Onu izleyen Aya andolsun. Güneşi tamamen ortaya çıkaran gündüze andolsun. Ve onu örten geceye andolsun. Göğe ve onu yapana andolsun. Yere ve onu yuvarlakça döşeyene andolsun. Nefse ve onu biçimlendirene andolsun... (Şems: 26/1-7)

"Göğe ve onu yapana, Yere ve onu yuvarlakça döşeyene, Nefse ve onu biçimlendirene andolsun" ifadeleri, üçüncü bir şahsın, bu kâinâtı yaratıp bu düzene koyan Zât üzerine andiçtiğini göstermektedir. Böyledir, çünkü Kur'ân'ı vahyeden bizzat Allah değil, Allah'ın buyruğu ile vahyetmekle görevlendirilen Rûh(melek)tir.

Tenzîl, İlâhî anlamları, insan düzeyine indirmek demektir. Allah düzeyindeki konuşmanın mâhiyeti bilinmez. Allah'ın konuşması, sese, harfe ve kelimelere muhtaç değildir. O, soyut mânâdır. Bunu bir insanın olağan haliyle alması mümkün değildir. Bundan dolayı Allah ile insan arasında doğrudan ve aracısız iletişim mümkün değildir. Bu iletişimi vahiy meleği sağlar. Melek, Allah'tan aldığı soyut mânâları, o düzeyden indirerek, Peygamber'in konuştuğu dilin söz kalıplarına döküp ona verir. İşte buna vahiy denir. İlâhî mânâları insan sözü kalıplarına döken melek olduğu için Kur'ân âyetlerinde, Allâh, genellikle üçüncü şahıs olarak anılır:

"Rabbinizden size indirilene uyun." (A'râf: 39/3)

“Allah buyurdu: Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten alıkoyan nedir? İblîs: 'Ben ondan hayırlıyım, dedi, beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." (A'râf: 39/12)

"Elif lâm mîm râ. Şunlar Kitâb'ın âyetleridir; Rabbinden sana indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar. Allah odur ki gökleri görebileceğiniz bir direk olmadan yarattı, sonra Arş üzerine (tahtına) kuruldu. Güneşi ve Ayı irâdesine boyun eğdirdi. İşi düzenler, âyetleri açıklar ki Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız.. (Râ'd: 87/1-2)

İlâhi, soyut mânâları, insan-sözü kalıplarına döken melek elçi olduğundan, Kur'ân'ın, melek elçinin sözü olduğu belirtilir:

"Andolsun ki o, değerli bir elçinin (Cebrâîl'in) sözüdür. (O elçi) güçlüdür. Arş Sâhibi(Allah)ın katında yücedir. Orada (meleklerce kendisine) itâat edilir, güvenilirdir. Arkadaşınız (Muhammed) cinli değildir. Andolsun (Muhammed) onu (melek elçiyi) apaçık ufukta görmüştür. O gayb hakkında (verdiği haberlerden dolayı) suçlanamaz (veya: gayb haberlerinde cimrilik etmez, kendisine verilenleri duyurur). O (Kur'ân), kovulmuş şeytânın sözü değildir!" (Tekvîr: 7/19-25)

(devamı yarın..)