GERÇEK İMAN VE İSLÂM AHLAKI (2)
Çarşamba, 16 Mart 2016 00:00

GERÇEK İMAN VE İSLÂM AHLAKI (2)

(...dünden devam)

İşte Mü'minûn Sûresinin bu ilk dokuz âyetinde sayılanlara özen gösteren mü'minler felâha erip Firdevs'e yani cennete girecek ve orada sürekli kalacaklardır.

Âl-i İmran: 159. âyet, Peygamber(s.a.v.)e, Müslümanlarla istişâre etmesini, bir şeye karar verince de Allah’a dayanıp azimle sonuca gitmesini emretmektedir.

Bu âyetten çok önce inmiş olan Şûrâ 62/38’nci âyet de Allah’ın çağrısına koşup namazı kılan, mallarını Allah yoluna harcamaktan çekinmeyen mü’minlerin, işlerini birbirine danışarak gördüklerini belirtmektedir. Bu âyetler, İslâm idâre düzeninin istişâre (danışma) esasına dayalı olduğunu gösterir.

Hz. Peygamber, önemli konularda ashabıyla istişâre buyururdu. Bedir günü, düşman kervanının üzerine yürüyüp yürümeme konusunu onlara danış­mış, onlar da, kendilerine denizi gösterse, kendisiyle birlikte denizi dahi geçeceklerini, nereye gitmelerini emretse, oraya gideceklerini, kendisinin çevresinde kenetlenip savaşa­caklarını söylemişlerdir.

Yine Bedir Savaşında karargâh için seçtiği yerin uygun olup olmadığını as­hâbına danışmış, Habbâb ibn Münzir, eğer burasını Allah’ın vahyiyle seçmiş ise bir şey diyemeyeceklerini, ama kendi düşüncesiyle seçmiş ise buranın uygun bir yer olmadığını söylemiş, Allah’ın Elçisi, Habbâb’ın önerdiği yeri karargâh yapmıştı(Tehzîbu Sîreti İbn Hişâm: 1/146, Beyrut, 1972).

Peygamber hemen bütün kamusal işlerde ashabını toplar onlara danıştıktan sonra karar alırdı. Uhud, Hendek, Hudeybiye, Hayber, Tebuk ve benzeri önemli işlerde bu istişarenin (görüşüp danışmanın) örneklerini gör­mekteyiz.

Hendek Savaşında da Allah’ın Elçisi, birleşik Arap ordularının birliğini boz­mak için Gatafân Kabîlesinin komutanları olan Uyeyne ibn Hısn ile Hâris ibn ‘Avf’a, savaştan çekilip gittikleri takdirde Medîne meyvelerinin üçte birini kendi­lerine vermeyi va‘detmiş, hattâ bu konuda bir sözleşme de yazılmıştı. Bu durumu ashâbından Sa‘d ibn Mu‘âz ile, Sa‘d ibn Ubâde’ye açtı, konuyu onlarla konuştu. Dediler ki:

– Yâ Resûlallah, bu, senin bizden yapmamızı istediğin bir şey midir? Yoksa Allah’ın sana emrettiği bir şey midir? Eğer Allah sana böyle emrettiyse, mutlaka yaparız. Yoksa bizi korumak için mi böyle yapıyorsun?

– Hayır, sizi düşündüğüm için böyle yapıp Arapların saldırısını kırmak istedim, dedi

Sa‘d ibn Mu‘âz şöyle dedi

– Ey Allah’ın Elçisi, biz de onlar da puta taparken biz onlara, ikram olarak, ya da satmak suretiyle verdiğimiz dışında, bir tek hurma dahi ver­mezdik. Şimdi Allah bize İslâm’ı lütfetmiş, bizi seninle ve İslâm ile güçlendirmiş olduktan sonra mı mallarımızı onlara vereceğiz? Onlara kılıçtan başka vereceğimiz bir şey yoktur.

Allah’ın Elçisi

– Sen bilirsin Sa‘d, dedi.

Ve Sa‘d, yazılmış olan antlaşmayı alıp yırttı (Aynı eser: 1/200-201).

Ahmed ibn Hanbel’in kaydettiği bir hadîste Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer için: “Siz bir danışmada oy birliğine varırsanız, ben size aykırı hareket etmem.” demiştir (Müsned: 5/227).

***