KUR'AN'I ANLAMAK (3) |
Pazar, 14 Şubat 2016 00:00 | |||
KUR'AN'I ANLAMAK (3)(...dünden devam) Birinin yanında, tanımadığı ve orada bulunmayan birini anar, onun iyiliklerini, meziyetlerini tekrar tekrar söylersen; o kişi, orada bulunmayan o adamı sevmeğe başlar. Hattâ sadece çok çok duya duya ona âşık da olabilir. Önce istekle yapılan çok anma ile başlayan aşk, öyle bir hal alır ki kişi, o gaibdekinin adını anmadan duramaz olur. Hep ondan söz eder. Çünkü bir şeyi seven, onu çok anar. Bir şeyi çok anan da —bunu başlangıçta kendi isteğiyle ve zorlanarak yapsa da— sonunda onu sever. İşte Allah'ı zikir de böyle, önce tekellüf (zorlanma) ile başlar, sonra mezkûr ile üns ve O'na sevgi doğurur ve bir noktaya varır ki zâkir, onu zikretmeden duramaz olur. Mûcib, mûceb olur, semer (meyve), müsmir (meyve veren) olur. Mutasavvıflardan birinin söylediği: "Yirmi yıl Kur'ân okumağa çalıştım (kendimi zorlayarak Kur'ân okudum); sonra yirmi yıl da Kur'ân okuma nimetinin zevkini duydum" sözünün anlamı budur. Nimet zevkini duymak, ancak üns ve sevgi ile olur. Bu suretle tekellüf (ile yapılan iş) huy haline gelir. Bu anlattığımız hal, nasıl uzak görülebilir? Baksana insan, önce sırf karnını doyurmak için yediği şeye alışır; önce güçlükle yediği şeye bir kez alışınca artık o, vazgeçemeyeceği bir gıdâ haline gelir. Nefis, sürekli yaptığı şeye alışmaktadır. İmdi Allah'ı zikretmekle üns doğunca zikreden, Allah'ı anmaktan başka şeylerle uğraşmaz. Zira Allah'tan başka her şey, ölüm ile ondan ayrılır. Kabirde kendisiyle ne âilesi, ne malı, ne evlâdı, ne de mevkii kalır; yalnız Allah'ı zikretmesi kalır" (İhyâu 'Ulûmi'd-dîn: 1/393). Zikir önce dil ile başlar, sonra kalbe iner. Dil sussa da kalb zikreder. Büyük mutasavvıfların zikir hakkındaki düşünceleri: Zunnûn: "Yüce Allah'ı gerçekten zikreden, zikrinden başka her şeyi unutur. Allah onu her şeyden korur ve zikri her şeyin yerine geçer" demiştir. Ebû Osman'a: "Biz de Allah'ı zikrediyoruz ama kalbimizde bir tad bulamıyoruz" demişler. Şöyle cevap vermiş: "Hiç değilse uzuvlarınızdan birini tâatiyle süslediği için Allah'a hamdedin!" Zikrin bir özelliği de herhangi bir zamanla sınırlı olmamasıdır. Kul her zaman ya farz veya nafile olarak Allah'ı anmakla yükümlüdür. Yüce Allah: "Onlar ki ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatmış iken Allah'ı zikrederler" (Âl-i İmrân Sûresi: 191) buyurmuştur. (devamı yarın..)
|