RİBÂ (FAİZ)
Rûm: 84/39-41. âyetlerde insanların malları içinde artıp büyümesi için verilen malın, Allah katında artmayacağı, ancak Allah rızâsı için zekât, sadaka verenlerin, mallarını artıracakları belirtildikten sonra, yaratıp besleyenin, öldürüp sonra diriltenin Allah olduğu; O’ndan başka tapılan şeylerin bunları yapamayacağı; Allah’ın ortaklardan ve eksiklerden uzak olduğu vurgulanıyor. Ardından da insanların yanlış davranışları yüzünden karada ve denizde bozukluk meydana geldiği; bu düzensizliklerin, bozuklukların, insanların yaptıkları kötü eylemlerin bir sonucu olduğu; böylece yaptıkları eylemlerin kötü sonuçlarının bir kısmı onlara taddırılarak doğru yola dönmeleri için ikaz edildikleri vurgulanıyor.
Ribâ için verilen mal, Allah katında artmaz. Çünkü ribâ, fakirleri sömürmektir. Fukaranın sömürülmesi, mala hayır ve bereket getirmez. Allah için verilen sadaka malı bereketlendirir.
Burada ribâ ile zekât arasında bir uyum vardır. Ribâ da artmak anlamına gelir, zekât da. Ama biri görünürde artma, öteki ma‘nevî büyüme, bereket ve arınma, yücelmedir. Ribâ artar görünse de Allah katında artmaz, onda bereket olmaz. Fakat zekât bereket vesîlesidir. Zekât Allah katında malı artırır, yani Allah o mala bereket verir.
Bakara: 92/275-280. âyetlerde de, ribâ yiyenlerin, şeytân çarpmış insanlar gibi kalkacakları; onların, ribânın da satış gibi olduklarını söylemeleri yüzünden bu duruma düştükleri; oysa Allah’ın, satışı helâl, ribâyı harâm kıldığı; Allah’ın buyruğunu duyunca yaptıklarından vazgeçenlerin, eskiden yaptıkları faizciliklerin bağışlanacağı; fakat ribâ uygulamasına devam edenlerin, sürekli ateşte kalacakları; Allah’ın ribâyı mahvedip sadakları artıracağı (sadaka ile verilen malın yerine çok daha fazlasını vereceği); günâhkâr nankörleri sevmediği; inanıp güzel işler yapan, namazlarını kılıp zekâtlarını verenlerin, Rableri katında ödüllendirilecekleri, korku ve üzüntü çekmeyecekleri vurgulanıyor. Daha sonra inananlara hitaben, bundan böyle ribâ alacaklarını bırakmaları, bunu yapmadıkları takdirde Allah ve Elçisi’yle savaşa girmiş olacaklarını bilmeleri; ribâdan vazgeçtikleri takdirde ana mallarının kendilerine âidolduğu bildirilmekte, haksızlık etmemeğe ve haksızlığa da uğramamaya dikkat etmeleri; borçlunun eli darda ise ona borcunu ödemesi için süre tanınması öğütlenmekte, fakat verilmiş ödüncün, fakir borçluya sadaka olarak bağışlanmasının daha iyi olduğu vurgulanmaktadır.
Dinde ribâ: bir mu‘âvaza (karşılıklı değiştirme) akdinde ivazsız (karşılıksız) kalan herhangi bir fazladır ki bugün faiz denen ziyâdenin adıdır. Mu‘âvaza akdinin esası, mal ile malı, terazi ve ölçü ile değiştirmek demek olan bey‘(satış)dır. Satış bazen kazanç anlamına gelir. Fakat kazanç, ancak iki akdin ürünü olduğundan ivazsız olmaz. Onbin liraya alınan bir şey, onbir bin liraya satıldığı zaman bin lira kâr edilir. Bu kâr, alış ve satışın karşılaştırılmasından oluşur. Halbuki ribâ, yalnız bir akdin ürünüdür. Bir akidde cins ve miktarı aynı olan iki mal, birbiriyle değiştirildiği zaman bir tarafın alacağı karşılıksız fazla, ribâdır.
Ribâ, nesî’e ribâsı ve fadl ribâsı olmak üzere iki kısma ayrılır.
1) Nesî’e ribâsı: Nesî’e, bir şeyi bir süreye ertelemek, veresiye vermek demektir. Bir malı, kendi cinsinden bir mal ile, bedelini bir süre sonra almak üzere değiştirmekten doğan fazlalık, nesî’e ribâsıdır. Meselâ kışın birine bir ölçek buğday verip yazın onun yerine iki ölçek buğday almak nesî’e ribâsıdır. Buradaki fazlalık, bedelin veresiye olmasından doğmuştur. Bu fazlalığı veren kimse, tamamen karşılıksız vermiş olur.
2) Fadl ribâsı: Aynı cins ve miktardaki malların peşin olarak birbiriyle değiştirilmesinden alınan fazlalıktır. Bir ölçek buğdayı peşin olarak birbuçuk ölçek buğday ile değiştirmek; on gram altını peşin olarak onbir gram altınla değiştirmek; bir batman balı, iki batman bal ile değiştirmek gibi.
Nesî’e ribâsı denen faizle borç verme, Allah’ın Kitâbı, Peygamber’in sünneti ve müslümanların icmâ’ı ile kesin olarak harâmdır. Bundan vazgeçmeyenler, 279. âyetin açıkladığı üzere bizzat Allah ve Elçisi’yle savaşa girmiş olurlar; yani dünyâ ve âhirette cezâlandırılırlar. Bunların sonucu husrandır.
Ribâyı yasaklayan âyetlerden ayrı olarak çeşitli yollarla gelen Hadîslerde aynı cinsten olan altı şeyin birbiriyle deığiştirilmesinde alınacak fazlalığın harâm olduğu belirtilmektedir: “Altın altınla, gümüş, gümüşle, buğday buğday ile, arpa arpa ile, hurma hurma ile, tuz tuz ile birbirine tam denk, eşit ve peşin olarak satılır. Bu sınıflar birbirinden farklı olursa alış veriş peşin olduğu takdirde dilediğiniz gibi satınız.”[1]
Ayrıntı için Kur’ân Ansiklopedisi’nde Ribâ maddesine bakınız.
[1] . Müslim, Müsâkat: b. 15; Tirmizî, Buyû‘: 23
|