KUR’ÂN’DAKİ YEMİNLERİN HİKMETİ NE? *** KIRAATTE HATÂ |
Perşembe, 24 Aralık 2015 00:00 | |||
KUR’ÂN’DAKİ YEMİNLERİN HİKMETİ NE?*
Cevap: Kur’ân-ı Kerîm’de ağırlığı olan, değer verilen olay-lara yemin edildiği anlaşılır. Bunlar: Kalem, yazı, yazı araçları, Hz. Muhammed, Kur’ân, karanlık gece, aydınlık gündüz, akıp gidenler, dönüp saklananlar, sırtını dönmekte olan gece, soluyan sabah, erkek ve dişiyi yaratan güç, tan yeri ağarması, on gece, çift ve tek, koşup düşmanın ortasına dalan akıncı atlar, kayan yıldız, güneş, arz, arzı yuvarlatan güç, yükseltilen gök, kaynatılan deniz, nefsi yaratan kudret, burçlu (galaksili) gök, haber verilen gün, o gün tanıklık eden ve tanıklık edilen, tîn, zeytûn, tûr, Tûri sînâ, Beledi emîn, Kıyamet günü, nefs-i levvâme, birbiri ardınca gönderilenler, estikçe esenler, yaydıkça yayanlar, ayıranlar, öğüt bırakanlar, esip bulutları taşıyanlar, yağmur yüklü bulutlar, süzülüp giden gemiler veya gezegenler, işleri taksim edip düzenleyenler, dönüşlü gök, ince deri üzerine yazdırılan Kitap, dalıp çekenler, soyup alanlar, işleri düzenleyenler ve Beyt-i ma‘mûr. Söze güç vermek için vurgulanması, dikkat çekilmesi istenen bir şeye, bir kavram üzerine ant içmek Arap edebiyat üslûbunun gereğidir. Kur’ân Arap edebiyatının doruğu olan bir üslûp ile gelmiştir. Bu üslûbun gereklerini kullanması doğal ve gereklidir. Kur’ân, direkt olarak Allah’ın sözü değil, Allah’ın vahyi, meleğin sözüdür. Allah’ın sözü denmesi, asıl anlam itibariyledir. Allah, melek Cebraîl’i, insan elçisi olan Hz. Muhammed’e, bir-takım buyruklarını, birtakım gerçekleri duyurmakla görevlendir-miştir. Yüce Mevlâ düzeyinde konuşma ses, söz kalıplarıyla değildir. Bir anlam akışından ibarettir. Bunun mahiyeti bilinemez. Melek, Hak’tan aldığı buyrukları, duyurmakla görevli olduğu İlâhî mânaları, insan konuşma kalıplarına dökerek insan elçiye (Hz. Muhammed’e) vermiştir. İşte Kur’ân, mânâ itibariyle Allah’ın kelâmı, fakat söz kalıpları (lafız) itibariyle meleğin kavli(sözü)dür “O, değerli bir elçinin (Cebrâîl'in) sözüdür.” (Tekvîr Suresi: 19). Bu bakımdan İlâhî mânaları insan konuşma kalıplarına dökerek veren melek elçi, Kur’ân’ı, Arap edebiyat üslûbuna göre vermiştir. Bu yemin kipleri de direkt olarak Allah’a ait değil, meleğe aittir. Melek bazı sözlere güç vermek, dikkat çekmek için yemin üslûbunu kullanmıştır. Üstüne yemin edilen tîn, zeytûn da sanıldığı gibi bilinen incir ve zeytin değil, Vahye sahne olmuş, peygamberlerin vahiy aldığı bölgelerdir. Bu konuyu iyi anlayabilmek için “Kur’ân Ansiklopedisi” adlı eserimizde “Kur’ân meleğin vahyidir” maddesini okumalı-sınız. KIRAATTE HATÂ*Hocam bir süredir namazda âyeti, "inna aytayna kelkevser" şeklinde hatâlı okuduğumu fark ettim. Bu durumun, namazımı bozup bozmadığını bulamadım. Cevap: Siz zaten âyetin mânasını bilseydiniz öyle okumazdınız. Bilmeden öyle okumanın bir zararı yoktur. Namazınız da bozulmaz. Ama doğru okuma "İnnâ a'taynâke'l-kevser" şeklindedir. Çoğu bunu "innâ a'taynâ kelkevser" şeklinde okurlar. Bu yanlıştır. Ke takısı ikinci tekil şahıs zamiridir. "a'taynâke" "sana verdik" demektir. "el-kevser" de tümleçtir. Yani "sana kevseri verdik”, demek olur. Ama halkın okuduğu şekilde "innâ a'tayna kelkevser" in anlamı: "Biz Kevser gibi verdik" demektir ki yanlıştır. Ama halk bu manayı bilmez, doğru yanlış kendisine ezberletildiği gibi okur. Önemli olan kişinin niyetidir. Allah kulunun eylem ve ibadetini niyetine göre değerlendirir.
*yazı arşivden alınmıştır
|