OKİÇ İLE İLGİLİ BİR RİCAM (3)
Çarşamba, 16 Eylül 2015 00:00

OKİÇ İLE İLGİLİ BİR RİCAM (3)

(...dünden devam)

Çeşitli bilimsel dergilerde yayınlanmış Fransızca makaleleri bulunduğu gibi Arapça makaleleri de vardır.

Talebeleri ve asistanları:

20 yıl İlâhiyat Fakültesinde, 7 yıl kadar Yüksek İslâm Enstitüsünde, 3 yıl da İslâmî İlimler Fakültesi'nde ders okutmuş bulunan muhterem hocamız, pek çok talebe yetiştirmiş, birçok asistanı ve doçenti de profesör yapmıştır. İlâhiyat Fakültesinde Tefsîr, Hadis ve İslâm Hukuku kürsüleri ona bağlıydı. Bu kürsülere alacağı asistanları çok titizlikle seçerdi. İslâm Hukuku kürsüsünde öğretim görevlisi olan Doç. Dr. Esat Kılıçer, Hadis Kürsüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Talat Koçyiğit ve Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu, Tefsîr Kürsüsü Öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu ve bu satırların yazarı naçiz Süleyman Ateş, onun yetiştirdi asistanlarıdır. Merhum Hocamız, Fakülte albümü olan "Kürsü"nün 68-69'ncu sayısına yazdığı makalede şöyle diyor:

"Burada şahsımla ilgili bir hususa temas etmek istiyorum... Merhum babam Muhammed Tevfik, bütün tahsilini İstanbul'da yapmıştı. Feyz aldığı bu memlekete karşı merhumun ödemek durumunda olduğuna inandığım borcumun hiç olmazsa bir miktarını nâçiz çalışmalarımla karşılamak, benim için en büyük bir vazife olmuştur. Kendimi âlim olmayan, fakat âlimler yetiştiren bir hoca olarak kabul etmek bana yetmektedir. Bundan maksadım tıpkı Garp'ta olduğu gibi Türkiye'de de modern ilmî metotlarla, İslâm İlâhiyatı sahasında ciddî şekilde çalışacak Pionierleri ilk defa olarak acizane okutup kürsülerini idare ettiğimi belirtmek, asistan ve doçentlerini yetiştirdiğimi söylemektir. Cenabı Hakk'a şükürler olsun ki bütün güçlükleri, her türlü maniayı aşıp bu mes'elede muvaffak olduğuma inanıyorum.

"Asistanlarımı yalnızca talebem arasından seçmek prensibime daima riâyet ettim. İlk asistanlarımı, senelerce beraber bulunduğumuz ve hepsi de muhtelif yönlerden başka başka değer ve meziyet taşıyan pek çok talebem arasından, Tefsîr ve Hadîs'e meyil ve sempatisi olan, zekâ, ahlâk ve fazilet sahibi, üstelik Arapçaları kuvvetli birinci ve ikinci devre mezunlarından seçtim.

"Zekâ, kabiliyet, ahlâk ve dine bağlılık vasıflarıyla mütemayiz, modern ilim araştırmalarında başarılı, Arapça ve yabancı dillerde kuvvetli bu değerli doçent ve asistanlarımın başında Doç. Dr. Talat Koçyiğit gelmektedir... İkincisi ortanca oğlum Tefsîr Doçenti Dr. İsmail Cerahoğlu'dur. Bu iki değerli oğlumdan başka iki küçük oğlum daha vardır. Birincisi Hadis Doçenti Dr. Mehmet Said Hatipoğlu'dur... İkinci küçük oğlum Tefsîr Asistanı Dr. Süleyman Ateş'i de, keza uzun gayretlerle Tefsir Kürsüsüne celbedebildim... İdareten bana bağlı olan İslâm Hukuku Kürsüsünde iyi yetişmiş değerli asistanım Dr. M. Esat Kılıçer'i de burada anmam yerinde olacaktır." (Kürsü, s. 42-43)

Merhum Hocamızın eli açıktı. Bayramda veya çeşitli vesilelerle kendisini ziyaret eden çocuklarına eline(o zamanki para ile) 20, 30 lira sıkıştırmadan rahat edemezdi. Tam İslâm'ın emirlerine göre hareket eden bir insandı. Fakat eli açıklığı yüzünden aldığı maaşla ancak geçinebilirdi. Kimsenin evinde yemek yemezdi. Her yıl Ramazanda bütün Fakültenin hoca kadrosuna lüks bir lokantada bir iftar yemeği vermek âdeti idi. Kütüphanesinden başka bir serveti yoktu.

Çok bilgili ve son derece alçakgönüllü idi. Kendisinde kibirden eser yoktu. Herkesle konuşur, herkesin hal ve hatırını sorardı. Güleç yüzlüydü, şakayı severdi. Özellikle kılıbıklık konusunda asistanlarını birbirine düşürür, onların "Sen kılıbıksın, şöyle yaptın, evde badana yaptın, çamaşır, bulaşık yıkadın, evi süpürdün,..." gibi sözlerle birbirlerini suçlamalarından son derece hoşlanırdı. Talebesi ona saygı beslerdi. Ama bu saygı korkudan veya not endişesinden değil, sevgiden kaynaklanırdı. Her talebesinin derdini dinler, hattâ mezun olmalarından sonra da onların işleriyle ilgilenir, mektuplarına cevap verirdi. "Mektuba cevap vermemek, selâm veren adamın selâmını almamaya benzer" derdi.

Hasılı muhterem Hocamız Prof. M. Tayyib Okiç, tam bir insan, gerçek bir Müslümandı. Gerçi geriye, sulbünden bir çocuk bırakmadı ama kendisine duâ edecek pek çok talebe bıraktı.

Hocamızın vefatı sırasında Diyanet İşleri Başkanı idim. Cenazesini, ailesinin isteği üzerine, o zaman Başkanlık Donatım Müdürü olan Mustafa Kalfa ile birlikte, Diyanete ait bir araba ile Sarajevo'ya gönderdim. Bir yıl sonra gittiğim Saraybosna'da kabrini ziyaret ettim. Onun güzel adı bu gök kubbede uzun zaman çınlayacaktır. Allah gani gani rahmet eylesin.

***