Selâm’ın hükmü
Cumartesi, 10 Eylül 2011 13:26

Selâm’ın hükmü

Site'de yayınlanmiş olan bu konunun notlarında kaymalar olduğundan yeniden yayınlanması gerekli görülmüştür.

"Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin yahut verilen selâmı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyi hesaplayandır." (Nisa: 86)

Nisa Suresinin 86’ncı âyetinde tahiyye'ye daha güzeliyle karşılık verilmesi emredilmektedir. Tahiyye, birine hayat dilemek, sağlık temennî etmektir. İslâm’dan önce Araplar karşılaştıkları zaman: "Hayyâkellâh: Allah sana ömür versin" şeklinde selâmlaşırlardı. İslâm gelince bunu değiştirdi ve asıl bu sözün adı olan tahiyye, bundan böyle selâmın adı oluverdi.

Selâm, insanların birbirlerini sevmelerinin ilk adımıdır. Herkese selâm vermek, verilen selâmı en güzeliyle almak Kur'ân'ın emridir. Emir olduğuna göre hem selam vermenin, hem de verilen selâmı almanın farz olması gerekir ise de Kur'ân'daki tüm emirler, farz bildirmez. Erdemlik veya ibaha (serbestlik) belirten emirler de vardır. Borç senedi yazdırmak emir ise de bu emir gereklik (yani farzlık) değil, uygunluk, daha iyi olma durumunu belirtir. Bu bakımdan selâm vermenin nafile, fakat selâmı almanın farz olduğu görüşü hâkimdir. Çünkü bu âyette "Selâm veriniz" diye emredilmiyor, fakat verilen selâmı daha güzeli veya dengi bir sözle almak emrediliyor. Gerçi bu âyette selâm verme değil, selâmı alma emrediliyor ama Nûr Suresinde herhangi bir eve yani cemaatin bulunduğu yere girerken orada bulunanlara selâm verilmesi emredilmektedir:

"Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selâm vermeden girmeyin. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız." (Nur: 27)

"… Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (kendinizden olan ev halkına) selâm verin. İşte Allah, âyetleri size böyle açıklıyor ki düşünüp anlayasınız." (Nur: 61)

Nur Suresinin 27. âyetinde, kendi evinden başka eve giden kimsenin, mutlaka o ev halkına selâm vermeden eve girmemesi emredilmektedir. Artık bu vurgulu emirler, elbette gereklik (farz) bildirir.   Yine aynı Surenin 61'nci âyetinde de gidilen ev halkına selâm verilmesi vurgulanır.

Âyetlerin buyruğu üzere eve girerken ev halkına selam verilir. Şâyet evde kimse yoksa: "Esselâmu 'aleynâ ve 'alâ 'ibâdillâhis-sâlihîn: Selâm bize ve Allah'ın iyi kullarına olsun" denilmesi, uygundur. Böyle diyen kimseye, meleklerin, selâmını iade edeceği rivayet edilmiştir (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/306-307)

Ama gidilen yerde kimse yoksa selam verenin, "Aleykumus­selam" diyerek verdiği selâmı kendisinin alması gerekmez. Ne âyet­lerde, ne de sağlam hadislerde böyle bir şey görmedim. Zira görünürde kimse olmasa bile verilen selâmı görünmez varlıklar, yani ruhani varlıklar, melekler alırlar. Onun için hiç kimsenin olmadığı yere girildiğinde de yine selâm verilir. Görünürde kimse olmasa da aslında her yerde ruhani varlıklar vardır. Verilen selâm boşa gitmez.

Selâm, insanların birbirleriyle dostluk kurmalarına, tanışmalarına vesile olur. Hasan-ı Basrî'ye göre selâm vermek nâfile, selâmı almak farzdır. Verilen selâmı, ondan daha güzel bir sözle veya aynı kelimelerle almak Allah'ın buyruğudur. Çünkü selâm, birçok kırgınlığı giderir. Selâm sözünden yüreklere sevgi sızar.

Kur’ânı Kerîm, selâm sözlerini belirlemiştir. Buna göre Müslümanlar: "Selâmun aleykum: barış, huzur, esenlik sizin üzerinize olsun" veya lâmlı olarak "es-selâmu aleykum" şeklinde selâm vereceklerdir. Her iki şekilde de selâm verilebilir, ama Râzî'nin de dediği gibi lâmsız olarak "Selâmun aleykum" demek daha efdaldir. Çünkü meleklerin, mü'minlere selâmı, "Selâmun aleykum” (Nahl: 32, Zümer: 73) şeklindedir. Kur’ân-ı Kerîm'de cennet ehlinin birbirlerine selâmı da lâmsız olarak anlatılır: "Onların orada tahiyyeleri, selâm’dır." (Yunus: 10, İbrahim: 23, Ahzâb: 44) Yüce Allah'ın, kullarına selâmı da yine lâmsız olarak anlatılmıştır: "Çok merhametli Rabden sözlü olarak selâm.” (Yasîn: 58) İbrâhîm Aleyhisselâm, babasına: "Selâm sana, senin için Rabbime istiğfar edeceğim.” (Meryem: 47) derken söylediği selâm sözü lâmsızdır. Âyetlerde selâm sözü çoğunlukla lâmsız geçtiğinden dolayı müfessirler, lâmsız olarak "Selâmun aleykum” şeklinde selâm vermenin daha efdal olduğunu söylemişlerdir.

Karşılaşılan herkese selâm verilir. Yolda karşılaşıp selâmlaştıktan sonra araya bir engel girip tekrar karşılaşıldığında yine selâm vermek sünnettir.

Allah'ın Resulü, selâm konusunda şöyle buyurmuştur:

"Nefsimi elinde bulunduran Allah'a andolsun ki inanmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe inanmış olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi size? Birbirinize selâm vermeyi yaygın hale getiriniz." (Müslim, İman: b. 22, hd. 99; Ebu Davud, Selâm: 1; Tirmizî, İsti’zân: 43)

"Hangi amel daha hayırlıdır?" sorusuna Allah'ın Resulü şöyle buyurmuştur: "Yemek yedirirsin ve tanıdığına, tanımadığına selâm verirsin.” (Buhârî, İman: 6, İsti’zan: 9; Müslim, İman: 63; Ebu Davud, Edeb: 131,…)

"Biriniz müslüman kardeşine rastladığında ona selâm versin. İkisi arasına bir ağaç, duvar, ya da taş girince tekrar karşılaştığında ona selâm versin. " (Ebu Davud, Edeb: 135)

"Binek üzerinde olan yürüyene, yürüyen oturana, azlık çokluğa, küçük büyüğe selâm versin." (Buhârî, İsti’zan: 5; Ebu Davud, Selâm: 4; Tirmizî, İsti’zan: 14...)

"Enes şöyle demiş: Peygamber (s.a.v.) bana, 'Oğlum evine gittiğin zaman selâm ver, sana ve ev halkına bereket olur' buyurdu." (Tirmizî, İsti'zân: 10)

Allah'ın Resulü, çocuklara ve kadınlara da selâm verirdi (Ebû Dâvûd, Selâm: 6-7; Buhârî, İsti’zan: bâbu’t-Teslim alâ’s-sıbyân). Yürüyen cemaatten sadece birisinin selâm vermesi, oturanlardan da sadece birisinin alması kâfîdir. (Ebu Davud, Selâm, bab mâ câe fî raddi’l-vâhid) Allah'ın Resulü, karşılaşan iki Müslüman’dan, önce selâm verenin, Allah'a daha yakın olacağını bildirmiş, (Tirmizî, İsti’zân: 6; Ebu Davud, Selâm: 3) bir meclise girerken, çıkarken selâm vermeyi emretmiştir. (Tirmizî, İsti’zan: 15)

Hutbede, açıktan Kur'ân veya Hadîs okunurken, ilim öğretilirken, ezân ve kamet esnasında verilen selâma cevap verilmez. Tuvalette olana, banyoda çıplak bulunana selâm verilmez.

Abdullah ibn Abbâs: "Mecûsî de olsa, Allah'ın bir yaratığı size selâm verince, onun selâmını alınız." Demiştir. Şâ'bî, kendisine selâm veren bir Hıristiyana: "Ve aleykumusselâm ve rahmetullâh" diye cevap vermiş. Hıristiyana Allah'ın rahmeti dilenir mi diyenlere: "Zaten Allah'ın rahmetinde yaşamıyor mu?" demiş (Râzî, Mefâtîhu’lğayb: 3/411). Allah'ın Resulü, Yahûdîlerle müslümanların karışık oturdukları bir topluluğa selâm vermiştir. (Tirmizî, İsti’zân: 13)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş