Hz. Peygamber’den önce de İslâm var mıydı? *** Kur’ân’da hükümsüz âyet yok mu?
Cuma, 09 Eylül 2011 14:22

Hz. Peygamber’den önce de İslâm var mıydı?

Hocam ben bazen ne yapacağımı bilmiyorum, iman ediyorum ama şeytan aklıma giriyor, bazı şeyleri düşünüyorum. O yüzden böyle soru sorup duruyorum. Allah rızası için sadece şunu yazın, ben de rahatlayayım. Hz. Süleyman hakkında okudum ve orada şöyle bir şey var (Sebe melikesi, Süleyman Aleyhisselam’ın aklının sahibi olan Cenâb-ı Allah'a iman ettiğini söylemiş ve Müslümanlardan olmayı kabul etmiştir.) Şimdi güzel hocam, o zaman İslam dini yoktu ki neden böyle anlatıp da bizim kafamızı karıştırıyorlar? Allah rızası için yazın. Recber

Cevap: Güzel kardeşim, İslâm tevhîd (Allah'ı birleme ve yalnız O'na tapma) dininin adıdır. Bu bakımdan bütün peygamberlerin getirdiği din, özüyle İslâm dinidir. Adları değişik olsa da özde her peygamber'in dini İslâm'dır. Bunu çok yazdım ama herhalde okuma fırsatınız olmadı. İsterseniz bu konuda önce yazmış olduğum yazıları veya Soru Cevaplarla İslâm adlı eserimi okuyabilirsiniz.

 

Kur’ân’da hükümsüz âyet yok mu?

Selamünaleyküm, merhaba değerli hocamız. Kur'an’da hükümsüz ayet yok ise sırf o dönemdeki insanlara hitap eden âyetlerin bugün Mushaf’ta var olmasının anlamı nedir...? Mesela necvâ sadakası ya da Peygamber eşleri ile evlenmeyi yasaklayan ayetler v.s. Bugün Rasulullah ve zevceleri yaşamadığına göre bu ayetlerin uygulanır hükmü nasıl olacaktır? Saygılarımla. Ahmet Ersoy

Cevap: Kur’ân’da kimi âyetler var ki özel bir durumu belirtir. Kimi âyetler var ki ibret için peygamber öyküsü anlatır. Kimi âyetler var ki Peygamber ailesine, eşlerine özgüdür. Onların hükmü var ama o özel durumlarda ve zamanlarda uygulanmıştır ve bunlar bize Peygamber ailesi ve onların davranışları hakkında bilgi vermektedir.

Ayrıca o âyetler Peygamber ailesine ait olsa da Peygamber’in kendisi bütün Müslümanlara örnek olduğu gibi eşleri de Müslüman kadınlara örnektir, modeldir. O âyetlerdeki hükümleri okuyan Müslüman kadınlar, Peygamber eşlerine emredilen hükümleri uygularlar. Kendilerini onlara benzetirler. Bu da toplumu yüceltir.

Necvâ hakkındaki âyetin de hükmü var ise de bu hüküm, gereklik değil, efdaliyyet (yani üstünlük, güzellik, uygunluk) belirtir. Toplum arasında, toplumun lideriyle özel konuşmak isteyenin, bu eyleminden ötürü bir sadaka vermesi uygun olur. Bu hüküm de toplum arasında lider ile öyle ulu orta konuşmayı, bu yüzden kendini göstermeyi sınırlar. Ama zaten bu husus Peygamber’in sahabileri için de gereklik değil, efdaliyyet (üstünlük) belirtmektedir. Çünkü: 12- Ey inananlar, siz Elçi ile gizli konuşacağınız zaman bu gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet (sadaka verecek bir şey) bulamazsınız, Allah bağışlayandır, esirgeyendir. 13- Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden çekindiniz mi? Çünkü yapmadınız. Allah da sizi (bundan) affetti. Artık namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Elçisine itaat edin. Allah yaptıklarınızı bilmektedir.” (Mücadele: 12-13)

Allah’ın Elçisi(s.a.v.)in meclisinde bazı kişiler, gerekli gereksiz, onunla gizli konuşuyor, herkesin yanında onunla fısıldaşıyorlardı. Allah’ın Elçisi, özellikle zenginlerin çok yaptığı bu işten sıkılıyor, fakat incitmemek için kimseye bir şey demiyordu. İşte inen bu âyet, bu tür konuşmayı şarta bağlayıp kısıtladı. Böylece konuşma ihtiyacında olan, sadaka vererek konuştu. Verilmesi gereken sadaka, sadece fakîrlere verilirdi. Fakat aradan çok zaman geçmeden inen müteâkib âyet, bu hükmü hafifletmiştir. Esasen birinci âyetin sonundaki: “Bulamazsanız Allah bağışlayandır, esirgeyendir” cümlesi, bu emrin gereklik değil, nedb (uygunluk) bildirdiğini, yani gizli konuşmadan önce bir sadaka vermenin daha iyi olduğu anlamına geldiğini gösterir. Bu hükmü uygulamak evlâdır, fakat uygulamamakta da bir sakınca yoktur. Bundan dolayı âyetler arasında nesih söz konusu değildir. Rivayete göre bu hükmü uygulayan tek kişi, Hz. Alî’dir.

Gerçi bugün Peygamber yok ama pekâlâ saygın bir toplum lideriyle, toplum içinde gizli konuşmak isteyen de dilerse bu hükmü uygular. Çünkü böyle yapmakla cemaatin hakkına tecavüz etme, topluma karşı bir bakıma saygısızlık hatasına kefaret vermiş olur. Görülüyor ki âyetin uygulanabilir hükmü vardır.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş