ŞEFÂ'AT (2)
Cuma, 05 Haziran 2015 00:00

ŞEFÂ'AT (2)

(...dünden devam)

İşte Kur’ân, onların bu inancını reddetmektedir. Allah’a kulluk için aracılara gerek olma­dığını, O’nun izni olmadan kimsenin şefâ‘at ede­meyeceğini ve Allah’ın kulları olan meleklerin de O’nun izni olmadan kimseye bir yarar veya zarar vere­meyeceklerini; onun için sadece Allah’a tapmak gerektiğini tekrar tekrar vurgula­maktadır ki bu, tevhîdin esasıdır. Ve herhangi ad altında olursa olsun, Allah ile kul arasına aracı sokmak, Allah’tan başkasının insanı azâbdan kur­taracağına inan­mak, ad değiş­tirmiş şirkten başka bir şey değildir; tevhîde aykırıdır, mer­dûddur. Yüce Allah’ın bu âyetini dâima hatırda tutmak gerekir: “Allah katında şefâ­‘atçilerin şefâ‘ati, onlara bir yarar sağlamaz!”

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِي السَّمــٰوَاتِ لَا تُغْنِي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا إِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَأْذَنَ اللهُ لِمَنْ يَشَآءُ وَيَرْضَي: Göklerde nice melek var ki onların şefâ‘ati hiçbir işe yaramaz. Meğer Allah'ın izniyle, O’nun dilediği ve râzı olduğu kimseye yapılsın. (Necm: 23/26)

ءَاَتَّخِذُ مِنْ دُونِهِ آلِهَةً اِنْ يُرِدْنِ الرَّحْمــٰنُ بِضُرٍّ لَا تُغْنِ عَنِّي شَفَاعَتُهُمْ شَيْئًا وَلَا يُنْقِذُونِ: O'ndan başka tanrılar edinir miyim hiç? Eğer O çok esirgeyen, bana bir zarar vermek dilese, onların şefâ‘ati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar. (Yâsîn: 41/23)

İsâ’nın elçilerine inanan zât, inançsızlara, Allah’ı bırakıp kendisine şefâ‘at ede­meyecek ve kendisini kurtaramayacak tanrılar edinmeyeceğini, inkâr sorusu tarzında vurgulamaktadır.

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مِنَ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمــٰنِ عَهْدًا: Yalnız Rahmân'ın huzûrunda söz almış olanlardan başkaları şefâ‘at edemezler. (Meryem: 44/87)

يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَتِ الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمــٰنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْسًا (١٠٨) يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ إِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمــٰنُ وَرَضِيَ لَهُ قَوْلًا (١٠٩): 108- O gün hiç pürüzü olmayan çağrıcıya uyarlar (ondan sapma imkânı yoktur). Rah­mân’ın huzurunda sesler kısılır, fısıltıdan başka bir şey işitemezsin. 109- O gün Rahmân'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başka­sının şefâ‘ati fayda vermez. (Tâhâ: 45/108-109)

يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلآئِكَةُ صَفًّا لَا يَتَكَلَّمُونَ إِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمــٰنُ وَقَالَ صَوَابًا: O gün Rûh ve melekler, sıra olurlar. Ancak Rahmân'ın izin verdiği konuşabilir, o da doğruyu söyler. (Nebe’: 80/38)

وَ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ إِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُ: O'nun huzûrunda, O'nun izin verdiği kimselerden başkasının şefâ‘ati fayda vermez. (Sebe’: 58/23) âyetlerinde de Allah’ın şefâ‘at etme­lerine izin verdiğinden başkasının şefâ‘at ede­meyeceği, onların da ancak Allah’ın, şefâ‘at edilmesine razı olduğu kimselere şefâ‘at edebilecekleri belirtilmektedir. Allah’ın kime şefâ‘at izni vereceği belli değildir. Müşriklerin tanrı diye taptıkları şeylerin, gerçekten şefâ‘at yetkisine sahibolup olmadıklarını onlar bilemezler. Çünkü bu konuda bir kanıtları yoktur. Öyle ise onlardan şefâ‘at ummaları anlamsızdır.

(devamı yarın..)