ÖLÜMÜ YAŞAYANLARDAN BİR ÖYKÜ (5)
Çarşamba, 29 Nisan 2015 00:00

ÖLÜMÜ YAŞAYANLARDAN BİR ÖYKÜ (5)

(...dünden devam)

Sonra aklıma sorular gelmeye başladı. Neden zamanından önce öldüğümü ve ruhumun neden O’nun yanına geldiğini bilmek istiyordum. Hâlâ çocukluğumdaki öğreti ve inançlarla doluydum. O’nun ışığı şimdi zihnimi doldurmaya başladı. Ve sorularım, daha ben sormadan yanıtlandı. Korkularım ile birlikte ölümü yanlış yorumlamıştım. Gerçekte olmayan bir şeyin beklentisi içinde idim. Mezar sadece şu beden içindi, asla ruh için değildi.

Dünyânın, aslında bizim gerçek evimiz olmadığını öğrenmek beni ferahlatmıştı; biz burada ortaya çıkmamıştık. Dünyânın, eğitimimiz için sadece geçici bir yer olduğu ve günâhların da gerçek doğamızda olmadığını öğrenmekten hoşnuttum.....

Her şeyin ruhani bir güç ile yaratıldığını gördüm. Yaratılışın her parçasının, her elemanın kendi içinde bir aklı vardır ve bu akıl, ruh ve can ile doldurulmuştur.

Her ruha, vücudunun sahipliğinin verildiğini gördüm. Dünyâda yaşarken ruhumuz, istek ve arzularını su yüzüne çıkararak vücudu kontrol eder.

Betty bir bahçeye (cennete) götürülür. Ve orada kendisine birtakım ruhaniler rehberlik ederler. Rehberleri ona, ölümün, gerçekte bir halden başka bir hale geçiş olduğunu söylerler. Ölüm halinde “Ruhumuz bedenimizin dışına çıkarak ruhani bir âleme doğru yönelir. Eğer ölümümüz travmatik ise ruh daha çabuk bedeni terk eder, hattâ ölüm hali gerçekleşmeden bile ruh bedenden ayrılır. Meselâ bir insan kaza geçirerek, ya da yangında ölüyorsa ruhu, çok fazla acı çekmeden bedenini terk eder. Vücut bir süre için daha canlı görünebilir ama ruh o bedeni çoktan terk etmiştir.”

(Gerçekten bir belgeselde aslanın yakaladığı geyiği nasıl parçaladığını görüntüleyen yapımcı, aslan geyiği parçalarken artık aslana teslim olmuş olan geyiğin acı duymadığını, çünkü ölümü kabul ettiğini, canlı görünen geyiğin bilinci ölümü kabul ettiği için acı duymadığını anlatıyordu. Betty de bu durumu anlatıyor. Demek ki bir kaza, felâket sebebiyle ölüme yakalananların ruhları, bedenlerinin ölümünden önce ondan ayrılır; bilinci olmayan beden de canlı da olsa acı duymaz.)

“Bana ruhumuz bedenimizde iken bilgi kazanmanın ne kadar önemli olduğunu öğrettiler. Burada ne kadar çok bilgi edinirsek orada daha çabuk ve çok gelişebiliriz. Bilgi ya da inanç eksikliği yüzünden bazı ruhlar, bu dünyânın mahkûmudurlar. Ateist olarak, ya da dünyevî zevklere düşkün aç gözlü olarak ölen insanlar, gelişmekte zorluk çekerler ve dünyâya bağlı kalırlar. Onlar, çoğunlukla bizi Tanrı’ya çeken enerji ve ışıktan yoksundurlar. Bunu elde edecek imanları, ya da hattâ bunu fark edecek güçleri yoktur. Bu ruhlar, çevrelerindeki muhteşem gücü kabul etmeyi öğreninceye kadar dünyâ üzerinde kalırlar. Daha önce, döne döne ışığa doğru hareket eden siyah kütle içinde iken etrafa salınan bu ruhların varlığını hissetmiştim. Onlar bu sevgi ve sıcaklığı hissederek ve şifa verici etkisini içlerinde duyumsayarak orada istedikleri kadar kalabilirler, ama sonunda Tanrı’nın en büyük merhametini ve güvenini kabul etmek üzere O’na doğru yönelmeyi öğrenebilirler.

(devamı yarın..)