Terör yapan devletlere karşı mukabele-i bil-misl sorunu ve kısasta ve kaybetmekte sınır nedir?
Pazartesi, 05 Eylül 2011 12:24

Terör yapan devletlere karşı mukabele-i bil-misl sorunu ve kısasta ve kaybetmekte sınır nedir?

Süleyman Hocam Merhabalar, öncelikle size güzel, sabırlı ve açıklayıcı yazılarınız için içtenlikle teşekkür ediyorum. Bu konuda, okuduğum yazılarınız ve her an elimin altında olan tefsirinizle birçok konuda kafama takılan konuları nasıl aştığıma dair uzun uzun yazmak isterdim ama o kadar vaktinizi almak istemiyorum sadece duacınız olduğumu biliniz, çok Allah razı olsun, dedim sizin için.

Hocam önceki pazar kardeşimle kısas konusunu konuşuyorduk. Ve iki konuda tıkandık.

1. Devletin koyduğu kurallar bizim için bağlayıcıdır. Ve Kısas devlet izin vermediği sürece yapılamaz. İnsan kendi eliyle can alamaz diyor. Buna inanıyoruz. Peki, bunu neye dayandırıyoruz? Yani bir kişi, benim gözümün önünde hiç şüphe götürmeyecek şekilde kardeşimin canına kastetse ben yine de bu ayeti kullanamaz mıyım? Ve bunu nasıl açıklarız? O zaman "içinizden birini öldüren tüm insanlığı öldürmüş gibi olur" âyetini esas alıyoruz. Bize devletin koyduğu kuralların bağlayıcı olduğunu işaret eden ayet ve hadisler nelerdir?

2. İkincisi biraz daha enteresan bir soru idi bunu biraz uzun yazacağım, kusura bakmazsanız. Tam olarak izah edebilmiş olmak istiyorum. Şimdi örneğin İsrail ve ABD bizim canımızı yakıyor. İnsanları silahlandırıp terör eylemi gerçekleştiriyor. Bir sürü masum Müslüman kardeşimizin canına kastediyor. Fakat biz Müslüman bir toplum olduğumuz için asla buna misilleme yapmıyoruz. Örneğin Almanya’da 10 tane Türk yanarak öldürülüyor. Ama misilleme olarak biz de Türkiye’de 10 tane AB vatandaşı öldüremeyiz. Biz kimseyi silahlandırıp çarşı pazarda bomba patlatılmasını cihaddan sayamayız. Zaten böyle bir şeyi yapıyor olursak biz de onlara benzemiş ve zalimlerden olmuş oluruz. Burada bir kişi yanarak can verse bizim gene içimiz yanar. Böyle bir misillemeyi içimiz almaz. İslam bize sadece silah kuşanana karşı silah çekmemize izin veriyor

Peki bugünkü konjonktürde artık namertler silah kuşanıp gelmediğine göre biz bunları yapamadığımız için güçsüz aciz ve kaybeden mi olacağız? Âhirette tüm iyi niyetlerin karşılığını alacağımız kesin ama dünya hayatında haksızlık ve zulümle nasıl mücadele edilir?

Not: cevabın, terör mübahtır, olmayacağını elbette biliyorum. Mailimi ne olur yanlış anlamayın, sadece bu dünyada diğer devletlerin Müslüman devletlerden korkması ve bizim de bir caydırıcılığımız olması gerektiğine, böylelikle güçlü devletler olabileceğimize inanıyorum. Fakat faiz sistemine bir alternatif geliştiremediğimiz gibi terör ve namert, diğer tüm siyasi saldırılar için de bir çıkış alternatif ve ahlaklı bir caydırıcı sistem göremiyorum! Misilleme olmasa da İslam bu zalimlerle mücadele için nasıl bir yol göstermektedir? Devlet olarak faize bulaştık, zulme de bulaşmayalım. İslam’a sarılıp onunla bir çıkış bulalım inşallah hocam. Saygılarımla.

Y. Mimar Gülçin G. Konuk

 

Cevap: Yüce Allah: "Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sahibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız- onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir." (Nisa: 59)

Ülü'l-emr: buyruk sahibi, sözü geçerli olan kişi demektir. Bunun, devlet başkanı, valiler ve daha genel anlamıyla yöneticiler, komutanlar olduğu, âyetin sözgeliminden anlaşılmaktadır. Her Müslüman, yöneticinin isyana sürüklemeyen, yasaya aykırı olmayan emirlerine uymakla yükümlüdür. Fakat isyana sürükleyen emre itâat edilmez. Allah'ın Resulü: ''Allah'a isyan hususunda âmire itâat olmaz." buyurmuştur. Hadiste de "Başınıza siyahi bir köle de geçmiş olsa ona itaat edilmesi" emredilmiştir. Bu konuda hadis çoktur.

Realite de bunu gerektirir. Mahkemenin hükmü olmadan kimseye ceza veya kısas uygulanamaz. Mahkeme, hasımların kendisi olamaz. Çünkü hasımlar yansız davranamaz. Adaleti yansız mahkeme sağlar. Mahkemeyi de ancak devlet kurar. Ama bir saldırı vukuunda adamın, kendisini öldürmek isteyeni öldürmesi nefsi müdafaadır. Nefsi savunma meşru bir haktır. 

Müslümanlara karşı terör yapan devletlere misliyle mukabele elbette yapılabilir ama asla haksızlar, suçsuzlar öldürülemez. Çünkü Kur'ân: "Haksız yere Allah'ın yasakladığı canı öldürmeyiniz" buyurmaktadır. Devletin yaptığından, sokaktaki bireyler sorumlu değildir. Karşılıklı mukabele, ancak o kötülüğü yapmış olan bireylerin kendisine yapılır, yoksa karşı devletten biri bizim soydaşımızın evini yaktı diye biz de gidip herhangi bir Alman'ın evini yakarsak suç işlemiş oluruz. Çünkü bir Alman'ın yaptığından bütün Almanlar sorumlu değildir. Sorumlu olan, sadece suçu işleyendir. Kur'ân: "Hiç kimse başkasının suçunu yüklenmez", “Ne baba çocuğunun suçundan sorumludur, ne de çocuk babasının suçundan.” buyurmaktadır. Yine Kur'ân Allah'ın kullarını: "Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar." (Furkan: 68) şeklinde nitelendirmektedir.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş