ÂYETLER ARASINDA ÇELİŞKİ YOK
Perşembe, 23 Nisan 2015 00:00

ÂYETLER ARASINDA ÇELİŞKİ YOK*

İyi günler hocam. Yaklaşık bir senedir Kur’ân-ı Kerîm okuyorum. Ama kafamı karıştıran bir soru var. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Mü’minun suresi 99 ve 100. âyetlerinde "Nihayet onlardan birine ölüm geldiği za­man: ‘Rabbim, der, beni geri döndürünüz! Ki terk ettiğim dünyada yararlı bir iş yapayım.’ Hayır, bu onun söylediği bir söz­dür. Ankalarında tâ diriltilecekleri güne kadar bir ber­zah1 vardır.." buyurul­maktadır. Bu iki âyetten şunu çıkartıyorum; öldükten sonra inançsız bir insanın Allah'ın varlığını kabul edebileceğini. Yasin suresi 51 ve 52. âyetlerinde "Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar. Dediler: ‘Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahmân'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söy­lemiş’!" buyurul­maktadır. Bu iki âyetten de şunu çıkartıyorum; inançsız insanlar öldüklerinde değil, kıyamet koptuğu zaman Allah'a inanıyorlar. Mü’minun ve Yasin’deki bu âyetler çelişkili gibi geliyor. Bilgisiz olduğum için böyle bir düşünceye kapıldım sanırım. Açıklama yaparsanız çok sevinirim hocam. Saygılarımla...

Cevap: Mü’minun Suresi 99-100. âyetlerden çıkardığınız sonuç yanlıştır. Âyetler sizin çıkarımınızı kastetmiyor. Çünkü âyetlerin muhatapları Allah’ın varlığını inkâr eden kimseler değil, âhirete gereğince inanmadıkları için din kurallarını tanımayan, haksız, kötü işler yapan kimselerdir. İşte öyleleri, ölümden sonra Yüce Divan’a gelip de yaptıkları kötü işlerin gerçek yüzüyle karşılaşınca tekrar dünyaya dönüp eski yaptıklarının tersine, güzel işler yaparak azaptan kurtulmayı temenni ederler. Yasîn Suresi’nde de İlâhî mahkeme olayı canlandırılmaktadır.

İlâhî Mahkeme ölümle başlar. İşte kanıtı: “O, kulların üstünde tek hâkimdir. Size ko­ruyucu(melek)ler gönderir, niha­yet bi­rinize ölüm gelince elçilerimiz onun canını alırlar, onlar (bu hususta) hiç geri kalmazlar. Sonra o(ca)nlar, gerçek Tanrıları olan Allah’a döndü(rülüp götü)­rü­lürler. Doğrusu hüküm, yalnız O’nundur; O hesap görenlerin en çabuğudur. (En’âm: 55/61-62)

Âyetten açıkça anlaşıldığı üzere bedenden ayrılan ruhlar, Allah'ın huzuruna götürülürler. Huzuruna gelen ruhlar hakkındaki hükmü yalnız Allah bilir ve verir: "İyi bilin ki hüküm yalnız Allah'ındır ve O, hesap görenlerin en çabuğudur.''

Kur’ân âyetlerini, bağlamı ve Kur’ân’ın bütünlüğü içinde değerlendirmek gerekir. Bir âyeti bağlamından koparıp kendi başına değerlendirirseniz yanılabilirsiniz. Onun için kamuya mal olmuş birçok din literatüründe, akaid kitaplarında âhiret, İlâhî mahkeme hakkında anlatılanlar net değil, kafa karıştırıcıdır. Ama Kur’ân bütünlüğü içinde bunlar nettir, sadedir.

Sûr, öyle sanıldığı gibi kıyameti koparacak boru değil, İlâhî mahkemeye çağırma borusudur. Merkad uyuma yeri, kabir anla-mına gelir. Beden, ruhun kabri durumundadır. Ölümle bedenden çıkan ruh, İlâhî mahkemeye koşar. Yani ölüm hali aslında ruhun İlâhî mahkemeye çağrılmasıdır. Bu ses, ruhu gaflet içinde geçirdiği beden yatağından kaldırır. Ve her ruh bu çağrıya uyarak Yüce Divan’a koşar. Gerek Mü’minun Suresi’nde, gerek Yasîn Suresi’nde, ölümden sonra başlayacak İlâhî mahkeme olayı canlandırılmaktadır. Her iki yerde de, dünyada âhirete inanmayıp kötü işler yapanların, ölümden sonra çıkacakları İlâhî mahkeme ile karşılaşınca peygamberlerin doğru söylediklerini, âhiret hayatının yalan değil, gerçek olduğunu anlayacakları belirtilmektedir. Çelişki bunun neresinde?

Yasîn: 49–50. âyetlerde insanların âhireti düşünmeden gaflet içinde yaşamaları anlatılır. Allah dünyada insanlara bir yaşama fırsatı ve özgür seçim olanağı vermiştir. İnsanlar dünya işlerine dalmış, alışverişleriyle, iş güçleriyle uğraşırken, dünya için birbirle­riyle çeki­şip dururken ansızın kendilerini bir gürültü yakalar, artık ne bir tavsiyeye, ne de evlerine dönmeğe fırsat bulurlar. Bulundukları yerde helâk olurlar ve bir daha geri gelmezler.

51-52’nci âyetlerde ise ölenlerin yeniden bedenlenerek İlâhî Mahkemeye gitme sahnesi canlandırılmaktadır. Sur’a üfleyişten çıkan ses, ölüm sarhoşluğu geçirmiş olan canı uyandırır, aklını başına getirir, İlâhî Mahkemeye yöneltir. Bu ses âdeta bir içtima borusunun sesidir. Bu sesi duyanlar, kabirlerinden kalkıp Rablerinin huzuruna koşarlar. Bu esnada birbirlerine: "Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" diye sorarlar. Sonra: "Demek ki Allah'ın size haber verdiği gün bu imiş. Meğer elçiler doğru söylemişler" deyip gerçeği kabul ederler.

51’nci âyette geçen ecdâs kelimesi, cedesin çoğuludur. Dilcilerin ve tefsircilerin genel kanısına göre cedes kabir demektir. Sâ yerine fâ ile ecdâf şeklinde de okunan bu kelimenin, mevzi‘ (yer) anlamına da gelebileceğini İbn Manzûr belirtmiştir. İbn Manzûr’un belirttiği olasılık düşünülürse âyette, Sûr’a üflenince ruhların, bulundukları yerden Rablerine koşacakları, yani ömür süresi dolunca içinde bulundukları bedenlerinden çıkıp Rablerinin Divanı’na koşacakları anlatılmış olur. Nitekim Bakara Suresi’nde ayrı ayrı bedenlere konmuş olan ruhların, Rabbın çağrısı üzerine O’na koşacakları; ayrı ayrı dağlara konmuş olan kuşların, sahipleri tarafından çağrılınca onun çağrısına koşan dört kuş misaliyle anlatılmıştır.

Sûr, İsrâfîl’in kıyamette insanları Yüce Divan’a çağırmak üzere üfle­yeceği içtima borusunun adıdır. Genel kanıya göre bunun ilk üflenişiyle tüm canlılar ölür, ikinci üflenişinde ise canlar ayılırlar. Fakat çeşitli âyetlerin anlatımından, bu borunun bir öldürme ve diriltme borusu değil, canları İlâhî Mahkeme’ye, Yüce Divan’a çağırma borusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu borunun ilk sesini duyan canlar, o Yüce Mahkeme’de hesap verme kor­kusundan titrer, kendinden geçerler. Yalnız Allah’ın desteklediği kullar sarsılmazlar. Ama bu borunun ikinci sesini duyunca ayılır, o Mahkeme’ye gitmekten başka çare olmadığını anlayıp hemen oraya koşar, yargıcı Allah olan Yüce Divan’da toplanırlar.

İşte va‘dedilen sorgu, hesap ve ceza zamanı o zamandır. Kaf Sûresi’nde belirtildiği üzere her insan, yanında bir sâik ve bir de şehîd (şâhid) olduğu halde Yüce Dîvân’a gelir.

“Sâik” insanı duruşma yerine, oturacağı yere götüren melek, “şehîd” de dünyada eylemlerini yazan melektir. İyinin de, kötünün de sâik ve şehîdi vardır. İyi cennete, kötü cehenneme sevk edilir. Yüce Allah: “Nankörler bölük bölük cehenneme sevk edildiler... Rablerinden korunanlar da bölük bölük cennete sevk edildiler”(Zümer: 71-73) Fakat burada durumu anlatılan kişi, iyi değil, kötü, müşrik insandır.



[1]. Berzah: İki şey arasında bulunan engel, geçit, mesâfe anlamlarına gelir.

 

*yazı arşivden alınmıştır