30.08.2011- Mushaftaki tertibe göre okumak şart mı? *** Mezhep ve yorumlar
Pazartesi, 29 AÄŸustos 2011 18:50

Mushaftaki tertibe göre okumak şart mı?

Çok değerli hocam, Namaz kılarken, surelerin Kur'an’daki sırasına göre okumak şart mıdır? Ben, işin doğrusu buna çok dikkat etmiyorum. Hatta bazı namazlarda Ayetelkürsi ve Amenerrasulü gibi sureleri de zamm-i sure olarak okuduğum oluyor. Buradaki aklıma gelen konu; sonuçta surelerin tertibi Hz Osman tarafından sonradan bu hale getirilmiş. Burada sıranın takibinden çok, ayetlerin peşpeşe gelmesi daha önemli diye düşünüyorum. Diğer taraftan bunlar kendi içinde bağımsız sureler. Ayetlerin yerleri değişmedikçe surelerin sırası pek de önemli değil diye düşünüyorum. Bir de aklıma gelen şey, Hz. Peygamber Efendimiz, namaz kıldırırken şu anki tertip zaten yoktu, tahminim odur ki olsa olsa nüzul sırasını takip ediyordu Efendimiz. Tabii ki şu anki tertip sırasını ezberlemek sorun değil, hatta eminim bir zararı da yok ama insanların aksi durumda namazın olmayacağını söylemeleri biraz garip geliyor bana. Doğrusunu yapmak adına sizden yardım talep ediyorum. Bu konuda gerçek hüküm nedir?

Allah nice sağlıklı günlerde Kur'an’a hizmet etmenizi nasip eylesin!

Saygılarımla ellerinizden öperim. Barlas TEKİN

Cevap: Sizin de belirttiğiniz gibi bugünkü Mushaf tertibi, Hz. Osman zamanında yapılmıştır. Ama bazı sahabiler, meselâ Hz. Ali Mushafını nüzul sırasına göre yazmıştır. Onun mushafında Alak suresi başta gelir. Her ne ise, namazda sureleri bugünkü tertib üzere veya iniş sırası tertibi üzere okuma şartı yoktur. Şart olan namazda Kur'ân okumaktır. Her sure kendi içinde bir bütündür. Surelerin Mushaf sırasına göre okunması güzel olur (yani müstehabdir). İlk rekâtta Nasr Suresini, ikincide kâfirun Suresini veya Fil suresini okumanın mekruh olduğu görüşü ilmihal kitaplarına geçmiştir. Ama bu kimin görüşüdür? Din bilginlerinin görüşüdür. Hz. Peygamber'in görüşü değildir. Zaten Hz. Peygamber'in, namazda sureleri bugünkü tertib üzere okumuş olması mümkün değildir. Onun hangi tertibe göre okuduğu hakkında kesinlik ifade eden bir bilgi de yoktur. Namazda surelerin tertib dışı okumakla namazın olmayacağı görüşü muhakkak ki bilgisizlerin savıdır. Hiçbir kitapta böyle bir görüş yoktur. Bile bile tertib dışı okumanın mekruh olduğu söylenir ama kasıtsız olarak tertib dışı okumakta zaten hiçbir sakınca yoktur.

 

Mezhep ve yorumlar

Kaynak olarak Kur’ân’ı alan ve mezheplere şüpheyle bakan biriyim. Kendimi herhangi bir mezhepten saymıyorum, çünkü Kur’ân dışındaki herhangi bir bilginin yanlış olma ihtimalinin bulunduğunu düşünüyorum. Hadislerin de mezheplerin de söylediklerinin kesinliği olmadığını düşündüğümden bunları sadece yorum olarak ele alıyorum ve o şekilde kararsız kaldığım konularda karar vermeye çalışıyorum. Sonuçta mezhepler arasında birçok fark var.

Bir mezhep abdestte başın dörtte birini meshet derken, başkası farklı söylüyor, birisi bir damla kan abdesti bozar derken, diğeri başka söylüyor, birine göre gusülde ağzı burnu yıkamak farz diğerinde değil gibi pek çok farklılık... Ben bu gibi durumlarda Kur’ân’daki ilgili kısmı okuyup aklıma yatan yorumlardan birini seçiyorum; hiçbiri de aklıma yatmamışsa hiçbirini uygulamıyorum. Örneğin, gusülde ağzı burnu yıkamak daha doğruymuş gibi geliyor ve yıkıyorum. Veya namaz için abdest aldıktan sonra elim kanadı, gidip sadece elimi yıkıyorum, elim kanadı diye yüzümü yıkamak aklıma yatmıyor, sonuçta Kur’ân kan akınca baştan abdest alın demiyor. Veya bunlar gibi birçok başka ayrıntı...

Sonuç olarak sormak istediğim, bu şekilde hareket etmem sizce doğru mu? Yani Kur’ân’ı temel alıp, mezheplerdeki bilgileri veya diğer bilgileri yorum olarak ele alıp bunlardan insanın aklına yatanı seçmesi veya hiçbirini seçmemesi doğru mudur? Sonuçta Kur’ân dışındaki hiçbir şeyin kesinliği yok. Teşekkürler, iyi çalışmalar.

Cevap: Bu anlattığınıza göre siz Kur'ân'ı çok iyi biliyorsunuz. Sanıyorum Arapçanız da mükemmeldir. Yaptığınız bir müctehid uygulamasıdır. Hadislerin tümünü bir kenara atmak olur şey değildir bence ama siz bunu yapmakta bir sakınca görmüyorsunuz. Herhalde siz Hz. Muhammed diye bir peygamber'in geldiğine de pek inanmıyor olmalısınız. Çünkü o Peygamber'in geldiği, hadis rivayetlerinden anlaşılıyor. Hadisler içinde çok katma ve hatta atma vardır ama fakat hadis rivayetleri bize Peygamber'in, Kur’ân'ı nasıl uyguladığını anlatır. Kur'ân'dan anladığınıza göre ibadetinizi nasıl yapıyorsunuz? Namazı nasıl kılıyorsunuz? Kur'ân'da bir ayrıntı yok. Namaz kılarken tekbir alıyor musunuz? Kur'ân'da bir tanımlama yok. Namazı bitirince selam veriyor musunuz? Kur'ân'da namazın nasıl sonlandırılacağı da yok. Hâsılı kardeşim sizin davranışınız şimdiye dek hiçbir müctehidin yapmadığı cesarette bir ictihad davranışıdır. Sizi tatmin ediyorsa ben ne diyebilirim?

 

Okurun Cevabı

İçim rahat etmediği için, kafamı karıştırdığı için bu soruyu sormuştum. Bu durumda mezhepler ve hadisler hakkında nasıl düşünmeliyiz, hangisinin doğru olduğunu nasıl ayırıcaz?

Cevap: Değerli kardeşim, Dinin temel kaynağı Kur'ân'dır. Peygamberimiz de söz ve uygulamalarıyla Kur'ân'ı açıklamıştır. Kur'ân yasa, Peygamberimizin hadis denilen söz ve uygulamaları yasanın yönetmeliğidir. Esas olan yasadır. Yönetmelikler yasayı açıklar. Bu bakımdan yönetmeliğin yasaya aykırı olmaması gerekir. Bizim yönetmelik diye nitelediğimiz hadislerin geçerli olabilmesi için iki ölçüt gerekir. Önce hadisi aktaranların yani rivayet zincirinin sağlam, kopuksuz, Peygamber'e kadar varan bir zincir oluşturması gerekir. Hadisle uğraşanlar bunu yapmışlar, rivayet zincirini iyi değerlendirmişlerdir. Yalnız bunun bir zayıf yönü vardır. O da ilk ravi olan sahabileri, eleştiri dışı tutmuşlardır. İşte ben bunu tatmin edici bulmam. Özellikle üç sahabi vardır ki birçok Kur"ân dışı sözler bunlara dayandırılmıştır. Başta Hz. Ömer'in hadis rivayet etmesini yasakladığı Ebuhüreyre'dir. Bu zat birçok sözü Peygamber'in ağzına koyabilmiştir, bilerek veya bilmeyerek. İkincisi Cabir ibn Abdullah'tır ki bunun rivayetlerinde de Kur'ân'la bağdaşmayan çok düşünce vardır. Şehitlerin ruhlarının kuş kılığına sokulacağı yolundaki rivayet bu zattan gelmektedir. Üçüncüsü Ka'b el-Ahbâr'dır ki Yahudi kökenli olan bu zat da birçok Yahudi kaynaklı düşünceleri Peygamber'e mal ederek aktarmıştır. Ve bir dördüncüsü de Peygamberimize 10 yıl hizmet etmiş bulunan Enes'tir ki bunun sözlerinde de abartı vardır.

Hadisin daha önemli yönü de metninin Kur'ân'a uygun olup olmadığıdır. Metni Kur'ân'ın söylediklerine aykırı ise senedi ne kadar sağlam olursa olsun, o, hadis olamaz. Çünkü Peygamber, Kur'ân'a aykırı bir söz söylemez. Böyle bir şey yaptığı takdirde "Senin damarını keseriz!" tehdidi altına girer.

Şimdi siz, madem saf İslâm arıyorsunuz. Öyle ise önce Kur'ân'ı bir güzel inceleyeceksiniz. Ayrıca âyetleri açıklayan hadislere bakacaksınız. Rivayet zinciri sağlam ve metni de Kur'ân’a uygunsa onu Kur'ân'ın açıklaması kabul edip hükmünü uygulayacaksınız.

Mezhep imamlarının görüşleri bizi bağlamaz. Bizi bağlayan, bu iki temel kaynaktır. Fıkıh imamları, özellikle ibadetler konusunda pek titiz davranmamışlar, birçok zayıf sözleri ibadetler konusunda bağlayıcı kabul edip kitaplara din hükmü diye geçirmişlerdir. Bunların ayıklanması öyle kolay bir şey değildir. Bir ömür bile yetmez. Ama siz ihtilaflı dini bir konuda herhangi bir fıkıh imamının görüşünü uygulayabilirsiniz ama birini doğru kabul ettikten sonra artık devamlı o görüşte kalmanız gerekir. Bugün böyle, yarın öyle yaparsanız bu, dini oyuncak haline getirmek olur. Eğer böyle bir çalışma yapabilecekseniz size başarılar dilerim. Selamlar.

 

 

   Copyright @ Süleyman AteÅŸ