MAUN SURESİ ÜZERİNDEKİ İLGİSİZ VE AŞIRI YORUM (11)
Salı, 27 Ocak 2015 00:00

MAUN SURESİ ÜZERİNDEKİ İLGİSİZ VE AŞIRI YORUM (11)

(...dünden devam)

Bazı müfessirlerin: "onlar namazı ve kurbanı Allah'tan başkasına yapıyorlardı." sözlerinden, onların hiç Allah'a ibâdet etmedikleri anlaşılır. Bu doğru değildir. Onlar Allah için de namaz kılar, onun için de kurban keserlerdi ama dediğimiz gibi ibâdetlerine Allah'ın adı yanında tanrı diye taptıkları başka varlıkların adını da anarlardı. Bu husus, onların telbiyelerinden açıkça anlaşılır: لَبَّىْكَ لا شَــرِىكَ لَكَ إلاَّ شَرِىكًا هُوَ لَكَ تَمْلِكُهُ وَ مَا Lebbeyke lâ şerîke leke illâ şerîken huve leke temlikuhû vemâ melek: Allahım, buyur, senin ortağın yoktur, ancak bir ortağın vardır ki o sana malik değil, sen ona maliksin" (Müslim, Hacc: 22). "Allah, (onların tanrılarından ayrı) tek olarak anıldığı zaman; âhirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O'ndan başka tanrıları anıldığı zaman sevinirler" (Zümer Sûresi: 45) âyeti de onların Allah'ı, diğer tanrılarla beraber andıklarını gösterir. Eğer onlar Allah'ı hiç anmasalardı onlara müşrik değil, mülhid, münkir denirdi. Çünkü müşrik Allah'a inanmayan değil, Allah'a inanmakla beraber başka varlıkları, tanrılıkta Allah'a ortak yapan demektir.

Araplarda yalnız namaz, zekât, hac ve kurban ibadetleri değil, oruç ibadeti de vardı. "Ey inananlar, sizden öncekilerin üzerine farz olarak yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç farz olarak yazıldı, tâ ki korunasınız." (Bakara Sûresi: 183) âyeti, oruç ibâdetinin de eski dinlerde var olduğunu gösterir. Hz. Peygamber'in, İslâm’dan önceki devirlerde özellikle hanîf diye anılan bazı zâhid Araplar gibi Ramazan ayında ibâdete çekilmesi, orucun da Araplar arasında uygulanan bir ibâdet olduğunu kanıtlar. Yoksa sıyam kelimesinin ne anlama geldiğini Araplar anlamasalar, "Oruç size farz kılındı, üzerinize yazıldı." sözü askıda kalır.

O halde, İslâm’ın beş temeli: Yani Allah'tan başka Tanrı olmadığına inanmak, namaz, zekât, oruç, hac ibadetleri İslâm’dan önceki İlâhı dinlerde de vardı ve o dinlerden Araplara geçmiştir veya bu esaslar, Araplara, ataları İbrâhîm ve İsmâîl dininden kalmıştır. Ancak Araplar, bu ibâdetleri uygulamakla beraber yozlaştırmışlar, şirke bulamışlar, ruhundan soyutlamışlar, eğlence, gelenek ve gösteriş haline getirmişlerdi. İşte Hz. Muhammed(s.a.v.)’in görevi, şirke bulanmış olan dini, şirk kirlerinden temizleyip aslına döndürmekti. Yoksa hiç olmayan bir din kurmak değildi. İslâm, bütün dinlerin esası idi. O, bozulan, şirke bulanan bu dini, şirk kirlerinden temizleyecek, aslî temizliğine, gerçek tevhîde kavuşturacaktı. İslâm, sadece Hz. Muhammed'e gelen, eski ile hiç ilgisi olmayan yeni bir din değil, eskiden beri mevcud olan tevhîd dinidir. Bütün peygamberler bu dini öğretmişlerdir. Hz. Muhammed de bu dinin son tebliğcisidir. Yüce Allah, Şûra Sûresi’nin 13’ncü âyetinde şöyle buyurmuştur: "O, size dinden Nûh'a tavsiye ettiğini sana vahyettiğimizi, İbrâhîm'e, Mûsâ'ya ve İsâ'ya tavsiye ettiğimizi şeriat yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun, onda ayrılığa düşmeyin...“

Namazdan sehvetmek, namazı önemsememek, gereği gibi ciddi bir görev olarak yapmamak, düzenli değil, vakti dışına çıkararak, huzur ile değil gaflet ile, eğlence türünden kılmak demektir ki bu da şekilden ibâret, gerçek mânâda namaz olmaktan uzaktır. Mevlânâ'nın dediği gibi: “ser be zemîn dom be hevâ: Baş yere, kıç havaya"' bir şekilden, alışkanlık, hattâ eğlence türünden bir şeydir. Nitekim Enfâl Sûresi’nin 35’nci âyeti de onların, namazı ciddiyetten çıkarıp bir eğlence haline getirdiklerini ifâde etmektedir.

*****