KUR'ÂN'DA YATSI NAMAZI (2) |
Perşembe, 14 Ağustos 2014 00:00 | |||
KUR'ÂN'DA YATSI NAMAZI (2)(...dünden devam) Şimdi de kelimenin Arap dilindeki kullanılışına bakalım: Aşiyy (güneşin zevalinden batışına kadar olan zamandır. İşa ise güneşin battığı zaman yani akşam vaktidir. Aşiyy ve aşiyye günün sonu anlamına gelir: “كَأَنَّهُمْ يَوْمَ ىَرَوْنَهَا لَمْ يَلْبَثُـوا إلاَّ عَشِىَّةً أَوْ ضُحـٰيهَا: Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyâda) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar.” (Naziat. 46), “وَاذْكُرْ رَبَّكَ كَثِيرًا وَ سَبِّحْ بِالْعَشِيِّ وَ الاِبْكَارِ: Rabbini çok an, akşam sabah (O'nu) tesbih et!” (Âl-i İmran: 41), Ğafir (Mü’min) 55; Meryem: 11, 62. âyetlerde aşiyy, akşam, bukra de sabah anlamındadır. Ğafir 46. ayette de ğuduvv sabah, aşiyy akşam şeklinde geçer. “وَ لاَ تَطْرُدِ الَّذِىنَ يَدْعُونَ رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَ الْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ: Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek, O'na yalvaranları kovma.” (En’am: 52) Kehf: 28. ayette de ğadat ve aşiyy, sabah akşam anlamındadır (Bu açıklama için bkz. Lisanu’l-Arab, İşa maddesi ve İbn el-Esir, en-Nihaye fi Ğaribi’l-hadis: 3/242-243). Özetle: güneşin batmasından, alacakaranlık vaktine kadar olan zaman dilimine işâ ve bu zamanda kılınan namaza salatu’l-işâ: akşam namazı denilir. Aynın fethasıyla العشاء(aşâ’) ise akşam yemeğidir. Peygamberimiz: “اذا حضر العشاء و العشاء فابدأوا بالعشاء: Aşâ ile işâ hazır olduğu zaman aşâ ile başlayın’ buyurmuştur. Yani önce akşam yemeğini yiyin, sonra akşam namazını kılın ki namaz daha huzurlu olsun. Görüldüğü üzere Kur’an’da işâ ve aşiyy kelimesi, akşam vakti anlamındadır. Nur Suresi’nin 59. ayetindeki “مِنْ بَعْدِ صَلـ'وةِ الْعِشَاء” cümlesi de akşam namazından sonra demektir. Bu ifadenin, “yatsı namazından sonra” şeklinde çevrilmesi, muahhar (sonraki) anlayışların anlam kaydırmasıdır. İki adam İbn Abbâs'a, Kur'ân'da Allah'ın, izin almayı emrettiği bu üç vaktin durumunu sorup, şu cevabı almışlar: "Allah kusuru örter, örtmeyi sever. O zamanlar insanların kapılarında perde, evlerinde hicâl (Hicle'nin çoğulu olan hicâl, örtü, gelin çadırı, cibinlik demektir) yok idi. Adamın hizmetçisi, ya da yetimi odasına girince onu karısıyla yatar durumda görebilirdi. İşte Allah, o vakitlerde girecekleri zaman izin almalarını emretti. Daha sonra Allah perdeleri getirdi, bol rızık verdi. İnsanlar evlerine perde astılar (kapılar), hicleler yaptılar. Artık insanlar, kendilerine emredilen vakitlerde izin almanın gerekli olmadığı kanâatine vardılar (İbn Kesîr, Tefsîr: 3/304; Kurtubî: 12/303). Eğer bu rivayet sahih ise, İbn Abbâs'ın görüşüdür. Âyetin neshedildiği anlamına gelmez. İhtiyaç kalmayınca izin almanın gerekli olmadığını, ama âyetin belirttiği ihtimal ve şartlar bulunduğunda izin almanın gerektiğini gösterir (Kurtubî: 12/303). Bu âyetin, Mersed kızı Esmâ'nın kölesinin, istemediği bir zamanda yanına girmesi ve Esmâ'nın: "Yâ Resûlâllah, hizmetçilerimiz, kölelerimiz, yanımıza girmelerini istemediğimiz bir durumda iken birden yanımıza geliyorlar" demesi üzerine indiği rivayet edilir. Bir rivayete göre de Hz. Peygamber(s.a.v.)in gönderdiği Mudlec adlı çocuk Hz. Ömer'in yanına girmiş, onun, görülmesini istemediği bir yerini görmüş. Ömer: "Keşke Allah, çocuklarımızın, kadınlarımızın ve hizmetçilerimizin böyle sâatlerde izinsiz yanımıza girmelerini yasaklasa!" demiş. Peygamber (s.a.v.)in yanına geldiğinde bu âyetlerin indiğini görmüş (Mefâtihu'l-ğayb: 24/28-29; Kurtubî: 12/304). Muhakkak ki toplumda böyle şeyler oluyordu. Âile mahremliğinin ve saygınlığının korunması için bu görgü kuralları getirilmiştir. Ama bu üç vaktin dışında hizmetçilerin ve çocukların, ebeveynin yanına girmek için izin almaları gerekmez. Âile bireyleri birbirlerinin yanına girip çıkarlar. Bu, âile yaşamının bir gereğidir. ***
|