HATİM OLUR MU? *** ZÎNET EŞYASININ ZEKÂTI
Çarşamba, 28 Mayıs 2014 00:00

HATİM OLUR MU?

Merhaba saygıdeğer hocam. Size sormak istediğim bir sual var. Türkçe mealli Kur'ân-ı Kerim ile hatim indirilirse kabul olur mu? Bir diğer merak ettiğim husus da namazda rekatları karıştırıyor olmak. Bunun da günahı var mıdır? Cevabınız için şimdiden teşekkürler eder hürmetlerimi sunar, hayırlı günler dilerim hocam...

Cevap: 1) Kur'ân okumak sevaptır. Hatim, Kur'ân'ın tamamını okumak demektir. Elbette bu daha büyük sevaptır. Arapça anlamayanların, içtenlikle okudukları Kur'ân meali de aynen orijinali okumak gibi sevaptır, hatta anlayarak okunduğu için daha sevaptır. Çünkü Kur'ân'ı okumaktan amaç anlamaktır. Cenabı Hak, "Sana (bu) mübarek Kitabı indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve sağduyu sahipleri öğüt alsınlar." (Sad Suresi: 29) buyurmuştur. Anlamayan nasıl öğüt alacak?

2) Kasıtsız olarak yapılan hatalar günah olmaz. Namazda kasıtsız olarak rek'atleri karıştırmak günah değildir. Namaz kılan, rek'at sayısında şaşırırsa, gönlünün hükmettiği sayıdan itibaren tamamlar.

Namazı kaç rek’at kıldığından şüphe eden kimse, eğer bu hal kendisinde ilk defa veya nadir oluyorsa namazı yeniden kılar. Fakat bu hal çokça oluyorsa o zaman üstün zannına göre hareket eder. Kalbi kaç rek’at kıldığına hükmediyorsa o kadar kılmıştır. Şayet bir tercih yapamıyorsa az tarafını tercih eder. Meselâ, bir mi, iki mi kıldığını bilemiyorsa bir kıldığını kabul edip üç rek’at daha kılar. İki mi, üç mü kıldığını bilemiyorsa iki kıldığını; üç mü dört mü kıldığını bilemiyorsa üç kıldığını kabul eder. Yalnız farz veya vâcib olan oturuşu terk etmemek için her rek’at sonunda oturur ve namazın sonunda da sehiv secdesi yapar.

Şüphesi namaz arasında değil de selâm için oturduktan veya selâm verdikten sonra gelirse buna önem verilmez, namazı tamdır.

Selâm verdikten sonra dışarıdan birisi kendisine eksik kıldığını hatırlatırsa kendisi tam kıldığına kani ise onun sözüne önem vermez.

 


 

ZÎNET EŞYASININ ZEKÂTI

Selâmünaleyküm Hocam,

Yeni İslam İlmihalinde de bulamadığımız bir soruyu değerli vaktinizi alarak soruyoruz, hakkınızı helal edin. Zekât konusu üzerinde en çok sorulan sorulardan biri; Kadın ziyneti ya da mehri üzerine düşen zekât.

Acaba bir kereliğe mahsus mu? Yoksa her yıl aynı ziynet eşyasına zekât vermek elzem mi? Zekât düşecekse her yıl vere vere tükenecek ya da hiçbir kadının 80-96 gr. altından fazlası olmamalı diye bir kural mı var, sonuçta Kitaplara bakıldığında en yaygın görüş nisab miktarının altına düşene kadar her sene vermesi gerekiyor...

Cevabınız için şimdiden Teşekkür ediyoruz, ALLAH cc yar ve yardımcınız olsun...

Cevap: Yeni İslâm İlmihalinde bulamadığınızı söylüyorsunuz. İşte İslâm İlmihalinde bu konuda yazdıklarımız:

Kadınların bizzat kullandıkları altın ve gümüş gibi zînet eşyasına zekât lâzım gelip gelmeyeceği meselesi, ihtilâf konusudur. Bunlara zekâtın gerekeceğini ifâde eden hadîsler bulunduğu gibi, bunun tersini söyleyen hadîsler de vardır.

Varik ve varika'ya zekâtın lâzım geleceğini ifade eden hadîslere dayanarak zînet eşyasına zekât gerekmeyeceği anlaşılır. Lügat kitaplarında varik ve varika'nın, basılmış dirhemlere dendiği yazılıdır. Peygamber (s.a.v.): "Beş okiyyeden (yani 14 gramdan) az varik'e sadaka (zekât) gerekmez." (Buhârî, Zekât 42; Müslim, Zekât b. 1, h. 6) buyurmuştur. Varik, basılmış dirhemlerdir. Zînet eşyası varik (para) kapsamına girmez. Zînet eşyasına zekât gerekeceğini söyleyenlerin delili, gerekmeyeceğini söyleyenlerin delilinden zayıftır." (Fıkhu'l-mer'eti'l-muslime, s. 155) el-Muğnî'de meseleyi inceleyen İbn Kudâme de, kullanılan altın ve gümüş zînet eşyasına zekât düşmeyeceğini söyleyenlerin görüşünü kuvvetli bulmaktadır. (Bakınız: el-Muğnî, 3/11–13).

İmam-ı Mâlik de "Muvatta"da Abdullah ibn Ömer'in, kızlarına ve cariyelerine taktığı zînet eşyasından zekât vermediğini rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Kimin yanında giyilmek için kullanılmayan tibr (külçe altın), gümüş, altın ve gümüş zînet eşyası varsa onun her yıl zekâtını vermek gerekir (Giyilmediği için bunlar zînet eşyası değil, para hükmünde sayılır. Muvatta’, Zekât, bâbu mâ la zekâte fîh).