MU’TEBER İŞÂRÎ TEFSÎRLER
Pazar, 04 Mayıs 2014 00:00

MU’TEBER İŞÂRÎ TEFSÎRLER

Hocam. DİA işarî tefsir maddesine baktım, tatmin edici bilgi alamadım. İşârî tefsirin ne olduğunu anladım ama somut, isabetli örnekler göremedim. Zahir/literal anlama ters düşmeyen işari tefsir var mıdır, birkaç örnek verebilir misiniz teşekkür ederim.

Ayrıca Kur’ân dışında "Allah tarafından yazılmış" bir eser olabilir mi? Kimi veli kullar (örneğin İbn Arabî ve günümüzdeki bazı kimseler) kendi eserlerinin Allah tarafından yazdırıldığını, Hz. Peygamber tarafından haber verilip onaylandığını söylüyorlar, bu iddia ne derece İslâm’a uygundur? Sufilerde görülen bu "yazdırılma" anlayışı bir şatahat mıdır hocam, yoksa meleğin onlara fısıldaması mıdır? Lütfen zaman ayırıp cevap verdiğiniz için çok teşekkür ederim...

Cevap: 1) İşârî Tefsîr, âyetlerin asıl temel anlamından ayrı olarak işaretinden anlaşılan yan manalardır. Bu konuda sağlıklı bilgi edinmek istiyorsanız "İşarî Tefsir Okulu" ve "Sülemî ve Tasavvufi Tefsiri" adlı eserlerimi okumalısınız. Konu hakkında ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.

2) Allah emir, hüküm ve hikmetlerini vahiy yoluyla peygamberlerine bildirir. İlahî Kitaplar, Peygamberlere gelen vahiylerin yazıya geçirilmesidir. Allah bizzat Kitap yazmaz, O’nu bizim gibi yazı yazar düşünmek O’nu yaratıklara benzetmek olur. O yaratıkların aklına gelen bütün biçimlerden yücedir, münezzehtir. Allah’ın kendi eliyle yazdığı Kitap işte bu uçsuz bucaksız, sonsuz biçimler, renkler ve çeşitler taşıyan Evrendir, kâinattır. Evrenin her varlığı, Allah’ın “Ol” buyruğunun görüntüsüdür. Her varlık Allah’ın bir kelimesidir. Yüce Allah, kelimelerinin sonsuzluğunu şöyle anlatmıştır:

“Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkep olsa), arkasından yedi deniz (daha gelip) ona yardım etse de (Allah’ın kelimeleri yazılsa), yine (bunlar tükenir), Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah öyle üstündür, öyle hikmet sahibidir.” (Lokman: 27)

“De ki: ‘Rabbimin sözleri(ni yazmak) için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce deniz tükenir. Yardım için bir o kadarını daha getirsek (yine yetmez)’.” (Kehf: 109)

Sûfîlerin, kendilerine yazdırıldığını yahut doğrudan Allah’tan aldıklarını söyledikleri düşünceler, onların gönüllerine doğan ilhamlardır. İlhâm, bir düşüncenin, kulun kalbine doğrulması olayıdır. Bu, vahiy olmamakla beraber vahye yakın ma’nevî bir haldir. Ancak vahiyde aracı melek vardır. Vahiy meleğinin, Allah’tan aldığı Tanrısal düşünceleri, dil kalıplarına dökerek peygambere vermesidir. Vahyin manası Allah’tan, söz kalıpları melektendir. Ancak ilhamda kalbe doğan düşüncenin, kulun kendi söz kalıplarıyla ifadesi söz konusudur. Bunlar herkesi değil, kendisine ilham edilen insanları bağlar. Ama vahiyler bütün insanları bağlar.