MÂUN SURESİNİN TEFSİRİ (4)
Pazar, 02 Mart 2014 00:00

MÂUN SURESİNİN TEFSİRİ (4)

(...dünden devam)

Yalnız bu müfessirlerin, "müşrikler namazı ve kurbanı Allah'tan başkasına yapıyorlardı" sözlerinden, onların hiç Allah'a ibadet etmedikleri anlaşılır. Bu doğru değildir. Onlar Allah için de namaz kılar, onun için de kurban keserlerdi; ibadetlerin temelinde Allah'a yönelikti ama ibadetlerine Allah'ın adı yanında tanrı diye taptıkları başka varlıkların adını da anarlardı. Bu husus, onların telbiyelerinden açıkça anlaşılır: "Allahım, buyur, senin ortağın yoktur, ancak bir ortağın vardır ki o sana malik değil, sen ona maliksin" (Müslim, Hacc: 22). "Allah, (onların tanrılarından ayrı) tek olarak anıldığı zaman; âhirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O'ndan başka tanrıları anıldığı zaman sevinirler" (Zümer Sûresi: 45) âyeti de onların Allah'ı, diğer tanrılarla beraber andıklarını gösterir. Eğer onlar Allah'ı hiç anmasalardı onlara müşrik değil, mülhid, münkir denirdi. Çünkü müşrik Allah'a inanmayan değil, Allah'a inanmakla beraber başka varlıkları, tanrılıkta Allah'a ortak yapan demektir.

Araplarda yalnız namaz, zekât, hac ve kurban ibadetleri değil, oruç ibadeti de vardı. "Ey inananlar oruç, sizden öncekilerin üzerine farz olarak yazıldığı gibi sizin üzerinize de farz olarak yazıldı, tâ ki korunasınız" (Bakara Sûresi: 183) âyeti, oruç ibadetinin de eski dinlerde var olduğunu gösterir. Hz. Peygamber'in, İslâm'dan önceki devirlerde özellikle hanîf diye anılan bazı zâhid Araplar gibi Ramazan ayında ibadete çekilmesi, orucun da Araplar arasında uygulanan bir ibadet olduğunu kanıtlar. Yoksa sıyam kelimesinin ne anlama geldiğini Araplar anlamasalar, "Oruç size farz kılındı, üzerinize yazıldı" sözü askıda kalır. Oruç da nedir, bize yazılan oruç ne demektir? diye sorarlardı. Ama bunu soran olmamıştır. Çünkü hitabedilen toplum orucun ne demek olduğunu biliyordu. Zaten Ra­ma­dân kelimesi, çok sıcak anlamındaki ramad kökünden gelir. İbn Manzûr şöyle diyor: "Ramadân ayı, ramd'den alınmıştır. Oruçlunun içi susuzluktan yanınca (ramada) denir. Yüce Allah: "Ramadân ayı ki Kur'ân o ayda indirildi" buyurmuştur" (Lisânu'l-'Arâb: 1/1224-1225). Bu ifâdeden açıkça oruçluların sıcaktan içleri yandığı için oruç ayına Ramadân ayı dendiği ve bundan da Ra­madân ayının, Araplar arasında eskiden beri oruç tutulan ay olduğu anlaşılır.

O halde, İslâm'ın beş temeli: Yani Allah'tan başka Tanrı olmadığına inanmak, namaz, zekât, oruç, hac ibadetleri İslâm'dan önceki İlâhî dinlerde de vardı ve o dinlerden Araplara geçmiştir veya bu esaslar, Araplara, ataları İbrâhîm ve İsmâîl dininden kalmıştır. Ancak Araplar, bu ibadetleri uygulamakla beraber yozlaştırmışlar, şirke bulamışlar, ruhundan soyutlamışlar, eğlence, gelenek ve gösteriş haline getirmişlerdi. İşte Hz. Muhammed(s.a.v.)in görevi, şirke bulanmış olan dini, şirk kirlerinden temizleyip aslına döndürmekti. Yoksa hiç olmayan bir din kurmak değildi. İslâm, bütün dinlerin temeli idi. O, bozulan, şirke bulanan bu dini, şirk kirlerinden temizleyecek, aslî temizliğine, gerçek tevhîde kavuşturacaktı. İslâm, sadece Hz. Muhammed'e gelen, eski ile hiç ilgisi olmayan yeni bir din değil, eskiden beri mevcud olan tevhîd dinidir. Bütün peygamberler bu dini öğretmişlerdir. Hz. Muhammed de bu dinin son tebliğcisidir.

(devamı yarın..)