KUR'ÂN ÖNCESİ ARAP TOPLUMUNDA DİNİ DÜŞÜNCE VE İBADET (3) |
Pazar, 12 Ocak 2014 00:00 | |||
KUR'ÂN ÖNCESİ ARAP TOPLUMUNDA DİNİ DÜŞÜNCE VE İBADET (3)(...dünden devam) Ebû Müslim de Kevser Sûresi’ndeki “Fesalli: Namaz kıl” emriyle, beş vakit namaz kastedilmiştir. Fakat namazın nasıl kılınacağı belirtilmemiştir. Çünkü namazın nasıl kılınacağı bilinmekte idi” demiştir. Peygamber(s.a. v.)e: ‘Senin namazın ve kurbanın Allah için olsun’ denildi. Yüce Allah, bundan önceki sûrede ‘Onlar gösteriş için namaz kılıyorlardı’ buyurduktan sonra onun ardından bu sûrede sanki peygamberine: ‘Sen de namaz kıl ama gösteriş için değil, ihlâs ile kıl’ buyurmaktadır.” (Mefâtîhu’l-ğayb: 32/131) Mâ‘ûn Sûresi’nde bu noktaya temas etmeyen İbn Cuzey de Kevser Sûresi’nde: “Kâfirler mukâ’ ve tasdiye olarak (ıslık çalarak, el çırparak) namaz kılarlardı, putlar için kurban keserlerdi. Yüce Allah, Peygamberine yalnız Allah için namaz kılmasını ve yalnız O’nun için kurban kesmesini emretti” diyor (et-Teshîl: 4/220). Taberî de şöyle diyor: “Şöyle denildi: Bu kavim Allah’tan başkası için namaz kılar, O’ndan başkasına kurban keserlerdi. Burada Peygamber’e buyuruldu ki: Sen namazlarını ve kurbanını Allah için yap. Başkaları Allah’a nankörlük ediyor, bunları O’ndan başkası için yapıyorsa sen Allah için yap” (Câmi‘u’l-beyân: 30/327) Mâ‘ûn Sûresi’nin tefsîrinde müşriklerin namaz kıldıklarına hiç değinmeyen bu müfessirler, onu izleyen Kevser Sûresi’nin tefsîrinde böylece bu gerçeğe işâret etmişlerdir. Bu suretle bu sûrede “Namazlarından sehvedenler” ta‘biriyle müşriklerin kastedildiği ortaya çıkmaktadır. “Sen ancak görmeden Rab'lerinden korkanları ve namazı kılanları uyarırsın. Ma‘nen arınıp yücelen, kendi yararına arınmış olur. Dönüş Allah'adır, (Allah, herkese yaptığının karşılığını verir).” (Fâtır: 43/18) âyeti de Arap toplumunda eskiden beri namaz ibâdetinin bulunduğunu kanıtlayan âyetlerden biridir. Demek ki toplum içinde gerçekten Allah’tan korkan ve günün belli zamanlarında namaz kılanlar vardı ki âyette Peygamber’e, ancak öylelerinin, kendisinin uyarılarını dinleyeceği bildiriliyor. Yalnız bu müfessirlerin, “Müşrikler namazı ve kurbanı Allah’tan başkasına yapıyorlardı” sözlerinden, onların hiç Allah’a ibâdet etmedikleri anlaşılır. Bu doğru değildir. Onlar Allah için de namaz kılar, onun için de kurban keserlerdi ama ibâdetlerinde Allah’ın adı yanında tanrı diye taptıkları başka varlıkların adını da anarlardı. Bu husus, onların telbiyelerinden açıkça anlaşılır: “Allahım, buyur, senin ortağın yoktur; ancak bir ortağın vardır ki o sana mâlik değil, sen ona mâliksin (o senin emrindedir)” (Müslim, Hac: 22). “Allah, tek olarak anıldığı zaman; âhirete inanmayanların kalbleri ürker. Ama O'ndan başka(tanrı)ları da anıldığı zaman, hemen sevinirler.” (Zümer: 59/45) âyeti de onların Allah’ı, diğer tanrılarla beraber andıklarını gösterir. Eğer onlar Allah’ı hiç anmasalardı onlara müşrik değil, mülhid denilirdi. Çünkü müşrik, Allah’a inanmayan değil, Allah’a inanmakla beraber başka varlıkları, tanrılıkta Allah’a ortak koşan, Allah’ın hakkı olan ibadete, başka tanrıları da ortak yapan kimse demektir. Esasen bu adamlar, Allah’tan başka tanrıların, Allah ile kendileri arasında aracı olacağına inandıkları için o varlıklara tapıyorlardı: “Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırmaları için tapıyoruz” (Zümer: 59/3) diyorlardı.
(devamı yarın..)
|