HARAM OLAN ETLER (3)
Salı, 19 Kasım 2013 00:00

HARAM OLAN ETLER (3)

(...dünden devam)

3’ncü âyette haram kılınan etler, daha önce haram kılınmış olanların açıklanmasından ibarettir. Demek ki din, başında da, sonunda da yalnız bu dört tür etin haram olduğunda ısrar etmiş, bunun dışında bir şeyi haram kılmamış; ayrıca: “Ey inananlar, Allah'ın size helâl kıldığı güzel ve temiz şeyleri haram etmeyin, sınırı aşmayın. Çünkü Allah, sınırı aşanları sevmez.” (Mâide: 110/87-88) buyurmuştur.

Fahre'd-dîn Râzî de: "Kur'ân'da yalnız bu dört tür et haram sayılmıştır, ama Hz. Peygamber(s.a.v.)in, bunların dışında bazı şeyleri yasaklamış olabileceğini” söyleyenleri şöyle reddetmekte­dir:

"Âyetin saydıkları dışında başka haramlar olduğunu söyle­yen rivayetlerle âyet özelleştirilmiyor, açıkça neshediliyor (hükmü yürürlükten kaldırılıyor). Çünkü Allah'ın: 'De ki: Bana vahyolu­nanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş, yahut akıtılmış kan, yahut domuz eti –ki pistir– ya da Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir fısk (murdar olmuş hayvan) olursa başka (bunlar haramdır). Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) saldırmamak ve (zorunluluk) sınırı(nı) aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir.' âyeti, bu dört tür etin dışında haram etin bulunmadığını vurguluyor. Bakara Sûresi’ndeki 173’ncü âyet de haram olanların, ancak bu dört şey olduğunu belirtiyor. Çünkü innemâ hasr ifade eder. Şimdi:

'– Hayır, böyle değildir, bunların dışında şunlar da haramdır' demek, biri Mekke'de, biri Medine'de inen bu iki âyetin hükmünü neshetmek(yürürlükten kaldırmak)tır. Haber-i vâhid (bir iki kişi haberi) ile Kur'ân neshedilemez. Allah'ın kesin hükmüne aykırı olan haber-i vâhid kabul edilemez."

Gelenek dinleştirilmiş, haramlar çoğaltılmıştır

İnsanlar eskiden kalma geleneklerinin, yetiştikleri ortamın etkisiyle bazı hayvanları yemekten tiksindiklerinden dolayı bunların haram olduğunu belirten rivayetler üretmişlerdir. Aslında bu hükümler dinden değil, gelenek ve göreneklerden kaynaklanmaktadır. İnsan, sevmediği bir şeyi yemeyebilir ama bunu din hükmü göstermeğe hakkı yoktur, çünkü bu, Allah'a iftirâ olur. Vahye dayanmadan kendi gelenekleriyle, vehim ve vesveseleriyle dine yasaklar koymak suretiyle Allah'a iftirâ edenler onmazlar.

Âyetler, insanın önüne bu kadar geniş ufuklar açmış, insanların üstüne binen birçok yasağı kaldırmıştır. Aslında Âl-i İmran: 94/93, En‘âm: 55/146, Nisâ: 98/160’ncı âyetlerin belirttiği üzere İsrâil oğullarına da bütün yiyecekler ve güzel şeyler helâldi. Sonra Ya‘kûb, bir ru'yâ üzerine kendisine bir yasak koydu: "Uyluk kemiğindeki eti yememeyi" adadı. İşte ondan sonra gelenler onun sadece kendi durumu ile ilgili bir adağı genel bir hüküm yaptıkları gibi, daha birçok yasak da koydular. Bu yanlış davranışları, dinin zorlaşmasına neden oldu. İnsanların koydukları yasaklar Tanrı buyruğu diye din kitaplarına geçti ve topluma yerleşti, kolay din zorlaştı.

İşte En'âm: 55/146, Nisâ: 98/160’ncı âyetlerde Yahûdîlere haram kılınan bu hayvanların, aslında haram olmadığı fakat onların dinde aşırı gitmelerinin cezâsı olarak bunların haram kılındığı belirtilmektedir. Yani aslında bunlar haram değildi. Fakat din adamları, kendi kıyâs ve ictihâdlarıyle bunların haram olduğunu söylediler. Din kitaplarına öyle yazıldı ve böylece sosyolojik olarak bu insan mantalitesinden çıkan hükümler, Allah'ın hükmü imiş gibi algılanıp dine yerleşti. İşte âyetlerde bu sosyolojik kamu oyunun, Tanrı buyruğu haline geldiğini belirtmek için, Allah’ın, onları cezalandırmak üzere bunları onlara haram kıldığı belirtilmektedir. Bunları Allah haram kılmamıştı, ama onlar bunların haram olmasını istediler. Böylece bunlar haram haline geldi, demektir.

Tevrat esinlerinin fıkıh ve hadis kitaplarına yansıması

Hadis rivayetlerinde, çeşitli etlere konulan yasakların, aslında nasıl Tevrat’tan esinlenerek rivayetlere geçirildiğini anlayabilmek için Tevrat’ın Tesniye 14/3-19; Levililer: 11/9, 13-19, 20-23, 41-49 bablarına bakılabilir. Özellikle Tevrât'a dayanılarak yazılmış olan Mişnâ'yı okuyunca insan, bizim fıkıh kitaplarını okuyor hissine kapılmaktadır. Bundan da Kur'ân'ın söylemediği şeyleri dine sokan ulemâ (din bilginleri) ve fukahânın (din hukukuçuları) nerelerden esinlendikleri; aslında bu tür rivayetlerin, müslüman olmuş Kitap ehlinden bazı kimselerin akıllarındaki inanç ve görüşlerinin nasıl hadîs haline getirildiği ortaya çıkmaktadır.

Fahre'd-dîn Râzî şöyle diyor: " Yırtıcı hayvanlar ve gagalı kuşlar, yahûdîlere haram idi. Onlara haram olan bu şeyler müslümanlara haram değildir. Yırtıcı hayvanlar içinde paralayıcı dişleri olanların ve gagalı kuşların haram olduğu hakkında rivayet edilen haber zayıftır. Çünkü bu haber, Allah'ın Kitâbına aykırı, tek kişi yoluyla gelen bir haberdir. Mâlik de bu görüştedir. Bu görüşte olan Mâlik'in düşüncesi güçlüdür.

Bakara: 92/168, 172-173. âyetlerde insanlara, yeryüzünde bulunan tayyib (güzel, helâl) şeylerden yiyip Allah'a şükretmeleri, şeytana uyarak güzel şeyleri kendilerine haram kılmamaları emredilmekte ve Allah'ın, ancak leşi, (akıtılmış) kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanların etini haram kıldığı, bunların dışında haram olmadığı vurgulanmaktadır.

A‘râf 31-32’nci âyetlerden açıkça anlaşıldığı üzere güzel giyinmek, güzel rızıklardan yiyip içmek, dünyâ nimetlerinden yararlanmak haram değil, tersine Allah'a şükürle birlikte olursa güzeldir.

İşte din, Allah'ın vahy ile bildirdiği emirler ve yasaklardır. Hz. Peygamber'in buyurdukları üzere: "Helâl, Allah'ın, Kitabında helâl kıldıklarıdır. Haram da O'nun, Kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler, serbest bıraktığı (mubah) şeylerdir."

***