HAL İLMİ (7)
Perşembe, 14 Kasım 2013 00:00

HAL İLMİ (7)

(...dünden devam)

Anlattığı olağanüstü şeylerden biri de şu olaydır:

“Güz mevsiminde bağ bozumu vakti, Şeyh’in köyünün kuzey doğusunda dört saat uzaklıkta bulunan Şirvan Beyi üzerine Van Paşası bin kadar asker ve bir top ile gelip kaleyi kuşatmıştı. Kuşatmanın beşinci gününde Şeyh Hazretleri ona: “Muhammed Ümmetinin yoksullarına acıyasın, bağları yağmalanmadan bir saat önce askeri alıp gidesin. O isyancı beyin cezasını da daha sonraki bir vakte erteleyesin” diye bir mektup göndermişti.

Kuşluk vaktinde kendisine gelmiş olan mektuba kulak asmayan paşa, kalkıp gitmemiş, “Padişahın fermanıyla gelmişim” deyip kalenin fethinde ısrar etmiş ve kaleye bir kez daha top atmıştır. O anda kaleye değen top güllesi iki parça halinde geri dönmüş, paşanın atını parçalamıştır. Derhal kara bir bulut, askeri kuşatmış ve iki saat kadar iri dolu yağmış, işleri alt üst etmiştir. Atlar ve hayvanlar doludan kaçıp sahipleri onları ararken dağdan çok miktarda gelen sel, çadırları söküp götürmüştür.

O zaman aklı başına gelen paşa bir ata binip sekiz yaya emir eriyle ikindiden sonra ancak bizim hücreye can atabilmiştir. Babamla beraber, kan ter içerisinde gidip Hz. Şeyhi görmüş, ayakta saygı ile durmuştur. Ona iltifat etmeyen Şeyh: “يا ظالم أنت ما تخاف من رب العرش: Ey zâlim sen Arş’ın sahibinden korkmuyorsun!” diye azarlamış; o kişi nöbetli gibi titreyerek tevbe edip af dilemiş ve babamın işaretiyle geri geri yürüyerek huzurdan dışarı çıkmıştır. Bitkin vaziyette odamıza gelip terini silen Paşa: “Ben şevketli Sultân Ahmed’in has adamı idim. Bu devletli gibi mehâbetli (heybetli, saygın) bir kimse görmedim!” diye yemin etmiş ve o gece babamla beraber hiç uyumamış, sabahleyin çekip gitmiştir.”

İbrâhîm Hakkı, yaşadığı şu olayı da anlatıyor:

“Yaz mevsimiydi. Bir Cuma gecesi babam murâkabe yapıyordu. Ben de yatıp uykuya dalmıştım. Rüyamda Tillo'nun harman yerine binden çok süvari ve yaya asker geldi. Atlılar inerek hepsi bir yere toplandı. Boyları iki adam yüksekliğinde olan bu askerlerden kimi şeyh, kimi âlim kıyafetinde idi. At ve diğer malzemelerini harman yerine bırakıp, kendileri Şeyh hazretlerinin dergâhı kapısında sıra sıra dizildiler. Ben bu büyük kalabalığı izlerken, dergâh kapısının sağ yanında duran sıradan birisi eğilip beni kucağına aldı. Gülümseyerek öptü ve sol tarafında duranın kucağına verdi. O da beni alıp sevgiyle öptü ve solunda duranın kucağına verdi. Bu şekilde sıra ile sekizinci ruha geldi. O da beni kucaklayıp öptükten sonra, yavaşça eğilip solunda bulunan dergâhın kapısı önüne bıraktı. Kapı açıktı, içeri girdim. Şeyh hazretlerinin tekkesine sekiz ihtiyar devletlinin girmiş olduğunu gördüm. Dış dünyada kimsenin önünden kalkmayan Şeyh Hazretleri, onlar için ayağa kalkmış; el sıkışarak sarılıyordu.

Uyandığımda bu rüyanın lezzeti canıma can katmıştı. Sevincimden hemen rüyamı, oturmakta olan babama anlattım. Meğer babam, benim rüyada gördüklerimi uyanık halde görmüş, gelenlerin sözlerini işitmişti. Babam bana: “Sana göre gaybdan bir gösteri olan bu rüyayı kimseye söyleme. Çünkü böyle müşâhedeleri söylemek bu rûhânîlere karşı ayıp olur.” diye tenbih etti.

 

(devamı yarın..)