GAYBI BİLMEK, LEVH-İ MAHFUZDAN HABERDAR OLMAK VE RİCAL-İ GAYB (3)
Perşembe, 03 Ekim 2013 00:00

GAYBI BİLMEK, LEVH-İ MAHFUZDAN HABERDAR OLMAK VE RİCAL-İ GAYB (3)

(...dünden devam)

Râzî'ye itiraz eden Şevkânî ise kâhinlerin ve falcıların söyledikleri, hurafedir, onların sözlerine inanmak asla doğru değildir. Onlar cinlerden aldıkları kırıntı bilgilere yüzlerce yalanı katıp söylerler. Ancak Kur'ân delili ile Allah'ın, râzı olduğu elçilerine dilediği ğayb bilgisi verdiği sabittir.

Peki, Allah'ın gizli bilgi verdiği elçi, bu bilgileri ümmetinden bazı kimselere açıklayabilir mi? Derim ki: Evet, buna engel yoktur. Peygamber (s.a.v.) in, bunu yaptığı, onun temiz sünnetini bilenlere gizli değildir. Bu söylediklerine kendince bazı kanıtlar ve misaller de veren Şevkânî, sonunda şöyle diyor: "Bu sabit olunca, bu ümmetin salihlerinden bazılarına, Allah'ın elçisine açtığı bazı ğayb haberlerinin verilmesine bir engel yoktur. Allah'ın Elçisi, kendisine verilen bu haberleri bazı sahâbilerine açmış, onlar da kendilerinden sonra gelen bazı kimselere açmış olurlar. Bu, sâlihlerin kerâmetleri kabilindendir. Hepsi Peygamber vasıtasıyle Rabdan taşmıştır" (Fethu'l-Kadîr: 5/312).

Râzî'nin anlattığı şeyler içinde doğrular bulunduğu gibi hurâfeler de vardır. Ancak rüya tabirinin Allah'ın ilhamıyla bir ilim olduğu da Kur'ân'ın açıklamalarındandır. Râzî'nin sözlerinde abartmalar bulunduğu gibi onu reddeden Şevkânî'nin sözlerinde de abartmalar vardır. Biz âyetin anlamını şunun bunun sözlerinde değil, yine Kur'ân'ın kendinde bula­cağız. Sa'îd ibn Cübeyr'in dediği gibi Allah'ın ğayb bilgisini açacağı elçi, peygambere vahiy getiren melektir. Bu takdirde gizli bilgiyi melek Allah'tan alıp peygambere getirir. Asıl ğaybı bilen Allah'tır. Ğaybın hazinelerinin anahtarları O'nun elindedir. O, ğaybını tamamen açıp da kimseye göstermez. Dilediği kuluna, melek vasıtasıyla bazı ğayb bilgileri verir. Buna göre ğayb bilgisi verilen kimsenin mutlaka peygamber olması şart değildir. Çünkü melekler sâlih kişilere de ilhâm ederler. Hadisi şerifte: "Âdemoğluna şeytanın da bir dokunuşu, meleğin de bir dokunuşu vardır" (Tirmizî, Tefsîr: Sûre: 2) buyurulmuştur. Şeytânın dokunması vesvese, meleğin dokunması ilhâmdır.

Âyette elçiden maksat melek değil de peygamber ise, bu da Allah'ın bütün ğayb bilgilerini peygambere göstereceği anlamını taşımaz. Ancak ona bazı bilgiler verir. Benim kanâatime göre 27’nci âyette peygam­ber­den başka hiç kimseye ğayb bilgisi verilmez diye bir kesinlik yoktur. Âyetten, Allah'ın razı olduğu elçiye, razı olduğu kuluna bazı bilgiler vereceği sezilmektedir. Peygamber, kulların en temizi olduğu için âyette o zikredilmiştir. Ondan başkasına da bilgi verilebileceğinden söz edilmemiştir. Buna gerek de yoktur. Fakat Allah'ın rahmeti geniştir, feyzi Rabbânîsi taşmağa devam eder. Allah sevgisiyle gönüllerini temizleyen kullar da meleğin ilhâmıyla bazı gizli bilgiler alabilirler. Ama bunlar çok sınırlıdır. Pür ğaybı, küllî olarak geleceği Allah'tan başka kimse bilmez. "Bu ümmet içinde kendisine ilhâm olunan kişiler vardır, Ömer de onlardandır" (Hadîs biraz önce geçti ) hadisinin de işâret ettiği üzere ilhâm, bütün ğayb bilgisinin insana verilmesi değil, o bilgiden bir parıltının kalbe akmasıdır. Gerçeği, mutlak ğaybı ancak Allah bilir. Ümmet içinde sâlihlerde görülen kerâmetler, Peygamber için mu'cizedir. Çünkü onlar, Peygamber'e tabi olmakla o makāma ermişlerdir.

Özetle: Bu âyetlerde sözü edilen "Allah'ın razı olduğu" elçi ya Peygamber'e vahiy getiren melektir. Allah, o meleğe ğayb (gizli) bilgisini verip insan elçiye gönderir. Melek de Allah'ın bütün ğaybını bilmez. Allah neyi bildirirse ancak onu bilir. Yahut burada elçi, insan olan peygamberdir. O da kendisine melek tarafından getirilen ğayb bilgilerini bilir. Ki bunlar Kur'ân vahyidir, veya ilhamlardır. Bu takdirde ilham sadece peygambere mahsus da değildir. Allah birtakım salih kullarının gönüllerine de böyle gizli bilgiler doğurabilir. Ama bu Levh-i Mahfuz'u okumak değildir. Allah'ın bilgisi öyle levhalara yazılacak türden değildir ki o tahtadaki bilgilere vakıf olunsun. Bu tür iddialar insanların kendi düşünce ve yorumlarıdır. Kur'ân ve Sünnete dayanmayan sözlerin bilimsel bir değeri yoktur.

Âyette elçiden maksat melek değil de peygamber ise, bu da Allah'ın bütün ğayb bilgilerini peygambere göstereceği anlamını taşımaz. Ancak ona bazı bilgiler verir. Benim kanâatime göre 27’nci âyette peygam­ber­den başka hiç kimseye ğayb bilgisi verilmez diye bir kesinlik yoktur. Âyetten, Allah'ın razı olduğu elçiye, razı olduğu kuluna bazı bilgiler vereceği sezilmektedir. Peygamber, kulların en temizi olduğu için âyette o zikredilmiştir. Ondan başkasına da bilgi verilebileceğinden söz edilmemiştir. Buna gerek de yoktur. Fakat Allah'ın rahmeti geniştir, feyzi Rabbânîsi taşmağa devam eder. Allah sevgisiyle gönüllerini temizleyen kullar da meleğin ilhâmiyle bazı gizli bilgiler alabilirler. Ama bunlar çok sınırlıdır. Pür ğaybi, küllî olarak geleceği Allah'tan başka kimse bilmez. "Bu ümmet içinde kendisine ilhâm olunan kişiler vardır, Ömer de onlardandır" hadisinin de işâret ettiği üzere ilhâm, bütün ğayb bilgisinin insana verilmesi değil, o bilgiden bir parıltının kalbe akmasıdır. Gerçeği, mutlak ğaybi ancak Allah bilir. Ümmet içinde sâlihlerde görülen kerâmetler, Peygamber için mu'cizedir. Çünkü onlar, Peygamber'e tabi olmakla o makāma ermişlerdir.

 

***