Nur Suresinin 55. Âyeti *** Kitabınız hk.da *** Bu CEMAATLER VE TARİKATLER bölünmeğe yol açmıyor mu?
Salı, 19 Temmuz 2011 01:00

Nur Suresinin 55. Âyetinin meali hakkındaki öneri

Sayın, Süleyman ATEŞ; Prof. Dr. İyilik güzellik esenlik barışıklık dileklerimi (selâmlarımı) iletirim. Saygı ve sevgilerimi iletirim. Doğru olanın, doğru olduğunu anlayabilmek; doğru bilgi ışığı ile aydınlığa çıkmağı dileyen kimseleri aydınlatmak; yozlaşmağı doğru bilgi ile düzeltmek; insanların arasını düzeltmek için çabanızda başarılar dilerim. Nur Suresinin 55 nolu ayetinin mealinin lisân-ı sıdkıyetini size danışarak, doğrusunu anlayabildiğimden emin olmak isterdim. Nur Suresi-55 nolu ayetinin mealllerinde 24.55 "... seçip beğendiği dinlerini ..." şeklinde çoğul bir ifade kullanılmaktadır. Bilebildiğim kadarıyla, Arapça dilinin kendine özel kuralları uyarınca, muhatap birden çok kişi ise,

"Sizin dininiz" yerine "Sizin dinleriniz" denilmektedir. Doğru meal, "...Allah'ın sizin için seçtiği dininizi (islâmı)..." şeklindedir, değil mi?

Şu örnekleri de size danışmak isterdim.

4.147 Azabi küm : Azabınız (Allah'ın size azabı)

40.50 Rüsülü küm : Resülünüz (Allah'ın size gönderdiği resül)

40.83 Rüsülü hüm : Onların resülü (Allah'ın onlara gönderdiği resül)

47.3 EmSéle hüm : Onların Misali (Allah'ın onlara anlattığı

misal; örnek) 25.77 DuA-ü küm : Duanız (Allah'ın size gönderdiği davetiye) 21.10 Zikrü küm : Zikriniz (Allah'ın akılda tutulması gereken sözleri) 56.82 Rızku küm : Rızkınız (Allah'ın siz lutfettiği rızık) 24.55 Dinü küm : Dininiz (Allah'ın sizin için

razı olduğu din: İslâm) anlamındadır, kanaatindeyim.

Ayetlerin, kendi dilime çevirisi

"lisân-ı sâdık" (doğru anlamlı tercüme) değil ise, beni lutfen uyarmanızı dilerim, teşekkür ederim. İyilik güzellik esenlik barışıklık dileklerimi yinelerim. Sevgi ve saygılarımı iletirim. C. Cudi Kitapçıoğlu

Cevap: Cudi Bey kardeşim, Nur Suresinin 55. âyetinde "Va le-yumekkinenne lehum dînehumullezî irtedâ lehum" cümlesinde muhatab yok, gaib (yani üçüncü çoğul şahıs kipi var. Mana: "Allah'ın, onlar için seçip razı olduğu dinlerini, onlar için yerleştireceği, kökleştireceği" ifade edilmektedir. Aslında din tekildir ama bu dinin sahibi olan kişiler çoğul olduğu için "dinlerini" şeklinde çevrilmiştir. Onlar için seçip razı olduğunu dinini dense, sanki bir tek kişinin dini imiş gibi bir mana anlaşılır. Bu şekilde bir çeviri Türkçeye uymaz.

Sizin öteki âyetler için elçi yerine gönderdiği kelimelerini eklemenizi uygun görmüyorum. Çünkü âyetlerde ersele (gönderdi) kelimesi geçmiyor, resul kelimesi geçiyor. Resul elçi demektir. Ama her elçi elbette gönderilen anlamını taşır fakat zaten elçi kelimesi bu anlamı içermektedir. Ayrıca "gönderdiği" yüklemini eklemeğe gerek yoktur. Selamlar.

 

Kitabınız hk.da,

Hocam, “Soru ve Cevaplarla İslam” kitabınızın bütün ciltleri ile edinmek istiyorum. Nereden edinebilirim? Teşekkürler, Saygılarımla / Best Regards Semih Aslan

Cevap: Yeni Ufuklar Neşriyat

Nuh kuyusu Cad. No. 267, Bağlarbaşı, Üsküdar-İstanbul

Tel: 0216 492 66 13

Cep: 0532 213 11 43

nolu telefonlarla irtibat kurabilirsiniz. Bütün kitaplarım bu adresten temin edilebilir. Selam ve sevgilerimle.

 

Bu CEMAATLER VE TARİKATLER bölünmeğe yol açmıyor mu?

Selamünaleyküm hocam. Bugünkü sorum size cemaatler ( Gülen cemaati, Süleymancılar cemaati, İsmail Ağa Cemaati, İhlasçılar, İskender Paşa Cemaati, ) ve tarikatlar (Menzil, Uşaki, Galibilik, Hizbul Tahrir, Kadirilik, Nakşibendilik tarikatı) hakkında olacak.

Saydığım tarikat ve cemaatler ilk bakışta dine hizmet ediyor, okullar yapıyor, öğrenciler okutuyor, yardımlar yapıyor, insanları din yolunda yetiştiriyorlar gibi görünmesine karşın, diğer tarafta kendilerine dev bir sermaye kütlesi oluşturuyorlar.

Çok bilgili ve donanımlı bir halk olmadığımız için hepsinin de söylemlerini mantıklı bulabiliyoruz, tartma yetimizi kullanamıyoruz konular hakkında tam olarak bilgi sahibi olmadığımız için o yüzden de sizin gibi bilgi sahibi insanlardan işin aslını öğrenmeye çalışıyoruz.

Sizce bu cemaat ve tarikatların hangileri hak yolda hangileri batıl yolda ve kendilerine emanet edilen sermayeyi hangileri hak yolda hangileri batıl yolda kullanıyorlar bilginiz var mı?

Size biraz kemiğe dokunan bir soru sordum ama ben bu tarikat ve cemaatlerle ara ara karşılaşıyorum arkadaş çevremde ve medyada. Bazılarının bazen yayınlarını okuyorum, dinliyorum, bazılarına bazen denk geldiğinde maddi yardım ediyorum. Ama tam da emin olamıyorum acaba gerçekten düzgün iş mi yapıyorum düzgün bilgileri mi okuyorum düzgün yerlere mi yardım ediyorum diye?

Diğer bir konu; bu cemaat ve tarikatlar nedir böyle hocam bu kadar çok ve karmaşık? Yolları Kuran ve sünnet yolu ise neden aynı yolda yürümüyorlar da bölük pörçük farklı farklı isimler ve uygulamalarla yürüyorlar kendilerine özgü? Hâlbuki bir olup iri olup diri olup hizmet etseler daha faydalı olmazlar mı? Ya da bu tarikat ve cemaat düzeni maddi aldatma düzeni mi hocam? Engin Yüce

Cevap: Meşhur fıkradır, Nasrettin Hoca merhum, evlenmiş. Hanımı ertesi sabah Hocaya sormuş: "Herif senin akraban çok, bunlar içinde kime görüneyim, kime görünmeyeyim?" Hoca demiş ki: "Bana görünme de, kime görünürsen görün." İşte bu cemaatler hakkında benim verebileceğim yanıt da buna seziyor. Hangisine sorsan en büyük hizmeti o kuruluş yapıyordur.

Bana sorarsan bir Müslüman insan bunlara kapılma yerine resmi okullardan temelli din bilgisi almalı, Kur'ân ve Hadisi öğrenip onlara göre yaşamalıdır. Bir kere bu cemaatlere kapıldı mı insan artık dini ve din sorunlarını hep onların gözlüğüyle renkli görmeğe başlar. Cüneyd-i Bağdâdî’ye dayısı Serî es-Sakatî, önce dini öğrenmesini, sonra tasavvufa girmesini önermiş ve gerekçe olarak da: “Önce tasavvufa girer de sonra dini öğrenirsen, dini sorunları hep tasavvuf gözüyle görüp yanlış değerlendirebilirsin. Ama önce dini, sonra tasavvufu öğrenirsen tasavvufa katılmış olan yanlışları, hataları fark eder, hatalara düşmekten korunursun.” görüşünü belirtmiştir.

Bu cemaatlerle bir bağım ve ilgim olmadığı için ayrı ayrı her biri hakkında bir değerlendirme yapacak durumda değilim. Peygamberimiz: "Müftüler fetva verse de sen kendi vicdanına danış!" buyurmuştur.

Ancak şunu da belirtmeliyim ki insanların cemaatleşip örgütlenmesi, bireylere güç kazandırır. Birey cemaat içinde kendisini daha güvenli hissedebilir. Tek başına yapamayacağı şeyleri cemaat halinde yapabilir. Nitekim cemaatle namaz da bireysel namazdan daha etkili ve sevaptır. İşyte cemaat halindeki ibadet ve zikirler insanı daha çok etkiler ve manen ilerlemesine yardım eder. Ahmet Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî, Taptuk Emre, Mevlâna, Yunus Emre gibi; insanlara ışık sunan ermişler hep tasavvuf içindeki tarikatlar yoluyla yetişmişlerdir. Tarikatlar Tasavvuf içinde birer irfan okulları olarak açılıp gelişmiş, ışık ve hikmet saçan saçan nur yüzlü insanlar yetiştirmişlerdir. Onun için tarikatları tümden kaldırmak hem mümkün değildir, hem de doğru değildir. Yapılacak şey, tarikatlara girmiş olan yanlış inanç ve uygulamaları, dinin ruhuna aykırı hurafe ve bid’atleri kaldırmak, ana ruh olan İlâhî aşka odaklanmaktır.

Onun için dini iyi bilmek gerekir. Bundan dolayıdır ki büyük mürşidler, dini bilmeyen, dini tahsili tamamlayıp zamanına göre icazet (diploma) almayan kişilere mürşidlik icazeti vermemişlerdir. Tarihte bildiğimiz tasavvuf önderlerinin büyük çoğunluğu, zamanlarına göre tahsilin son noktasına gelmiş medrese me’zunu âlimlerdir. Tarikata şerîat kapısından girilir. Şerîate aykırı tarîkat sapık kabul edilir. Nitekim Bayezîd-i Bestâmî: “Bir adamın suda yürüdüğünü, havada uçtuğunu görseniz, onun eylemlerini Kitap ve Sünnet terazisinde tartmadıkça kabul etmeyiniz!” demiştir. Yunus ne güzel anlatmış bu gerçeği:

“Şerîat, tarîkat yoldur varana

Hakîkat ma’rifet andan içerû

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş