VAHDET-İ VÜCÛD VAR MI, KİTAP VE SÜNNETE UYAR MI? (2)
Cumartesi, 16 Mart 2013 00:00

VAHDET-İ VÜCÛD VAR MI, KİTAP VE SÜNNETE UYAR MI? (2)

(...dünden devam)

İbnu'l-Arabî'ye göre kâinat, Allah'tan çıkmıştır, fakat Allah ile aynı mahiyyette değildir. Mümkün varlıklar, önce yok iken sonradan Allah'tan sadir olmuştur, fakat parçanın bütünden ayrılışı gibi bir ayrılışla var olduğu düşünülemez. Zira o takdirde bunlar varlıktan varlığa çıkmış ve böylece ezelde kendi kendisiyle kāim bir varlığa sahibolmuş olurlardı.

Tanrı'nın Zat ve mahiyyetine zarar vermemek için kâinat, Allah'ın ilk tecellîsinden meydana gelen ilk akla dayandırılmıştır. İlk akıl tektir. Fakat yapısında çokluk istidadı vardır. Bütün varlıkların suretlerini (idelerini) kendinde taşır. Buna kâinatın ilkesini teşkil eden Levh-i Mahfûz da denir.

İbnu'l-Arabî'ye göre varlık bir daire teşkil etmektedir. Bu daire, Allah'ın bir görüntüsü veya O'nun aynıdır. Dairenin merkezi Allah'tır. Başında ilk akıl vardır. Bu, bütün yaratılanların aslıdır. Her şeyin sureti, tasarısı bunda mevcuttur. Bu suretler, şekillere konulmuştur. Nihayet yaratma devam edip insan türüne gelmiş ve en son insan yaratılmıştır, Varlık dairesinin sonunda insan bulunmaktadır. İnsanla varlık dairesi tamamlanmış ve nasıl dairenin sonu, başıyla birleşirse insan da öylece akılla birleşmiştir. Başında akıl, sonunda (başa birleştiği noktada) insan bulunan bu dairenin, iki ucu arasında kalan kısmında diğer yaratılmış dünyalar, varlıklar vardır. Nasıl dairenin merkezinden çıkan hatlar, çevrenin her noktasına aynı uzaklıkta ise bütün yaratıkların da Allah'a nisbeti öyledir. Onda değişiklik olmaz. Dairenin çevresindeki her nokta, nasıl merkeze bakarsa bütün yaratıklar da öyle Allah'a bakar, O'nun verdiğini kabul ederler (Futūāt, I. 162).

Kâinatta bulunan her şeyin insanda da bir örneği vardır. Kâinat, Allah'ın isim ve sıfatlarının yekûnü olduğu gibi insan da kâinatın küçük bir örneği olarak Allah'ın isim ve sıfatlarının yekûnüdür. Onun için Hz. Peygamber: إنَّ اللهَ خلق آدمَ على صورتِهِ : Allah' Âdem'i kendi suretinde yarattı." demiştir. İnsanda bütün Tanrı isimleri zuhur edeceğinden insan, gökte ve cennette değil de Arzda halife olmuştur. (Futūāt, I. 161)

Her şeye vücut veren Allah'tır ama şekillerde görünme bakımından tek tek eşya Allah değildir. Allah, mutlak gizlilik derecesinden mertebe mertebe inerek eşyayı meydana getirmiştir. Her şeydeki varlık, Allah'ın varlığıdır. Bu varlığın mertebeleri vardır. En yüksek mertebesi lâteayyün mertebesidir ki buna Ehadiyyet mertebesi de denir. Allah deyince varlığın bu Lâteayyün (şekle girmemiş) mertebesi anlaşılır. Diğer varlıklar bu mertebeden taşmıştır. Bütün varlıklar bu mertebedeki varlığın isim ve sıfatlarıdır. Teayyün bakımından her varlık, kesin olarak Allah'tan başkadır. O halde tek tek eşya Allah değildir. Çünkü Allah'ın belirli bir şekli yoktur. Yaratıkların, Yaratana ibadet ve taati muhakkak lâzımdır. Dinin hükmü her zaman bakidir.

İşte İbnu'l-ʿArabî'nin Vahdet-i Vücûd görüşü, her şeyi mübah kılan bir görüş değil, dinin hükümlerine mutlaka uymayı gerekli gören bir görüştür. Zaten kendisi de zâhirî mezhebine mensup, şer'î emirlerde son derece titiz ve sert bir mutasavvıftır.

Bununla beraber vahdet-i vücûd sistemini, İslâm’ın tevhîdini özetleyen İhlâs Suresine vurduğumuz zaman reddetmek zorunda kalırız. Zira vahdet-i vücûda göre bütün varlıklar Allah'tan feyzetmiştir (taşmıştır). Bu ifade, Allah'ın doğurduğu fikrini hatıra getirir. İhlâs Suresi ise “Allah doğurmamış, doğurulmamıştır” diyor.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş