Abdullah ibn Ebi Serh hakkında (2)
Pazar, 10 Mart 2013 00:00

ABDULLAH İBN EBİ SERH HAKKINDA (2)

(...dünden devam)

Bu tür rivâyetler hep: "أُوحِيَ إلَىَّ وَ لَمْ يُوحَ إلَيْهِ شَيْءٌ وَ مَنْ قَالَ سَأُنْزِلُ مِثْلَ مَاۤ أَنْزَلَ اللهُ: ...Bana da vahyolunuyor' ve: 'Ben de Allah'ın indirdiği gibi indire­ceğim'.." sözlerine bir söyleyen bulmak çabasiyle ortaya atılmıştır. Müseylime ve Esved, kendilerine vahiy geldiğini iddiâ ettiklerinden dolayı bu âyetin onlar hakkında indiği sanılmıştır. Diğer taraftan Abdullah ibn Ebî Serh de Medîne'den kaçıp dinden döndüğü için âyetin, onun hakkında indiği söylenmiştir. Eğer Abdullah hakkındaki bu rivayet doğru olsa, Mü'minûn Sûresinin Medîne'de inmiş olması gerekir. Oysa Mü'minûn Sûresinin Mekke'de indiği, oybirliği ile kabul edilmiştir. Tefsîrine çalıştığımız bu âyetin iniş sebebi olarak anlatılan bu rivâyetlerin hiçbiri doğru değildir.

Bu âyet, kendinden önceki ve sonraki âyetlerle birlik ve uyum içindedir. Hele 94 ncü âyetteki hitâb, 93 ncü âyetin devâmıdır. 93'te başlayan İlâhî hitâb, 94'te sürmektedir. Bu iki âyette Allah, bedenlerinden çıkmakta olup huzuruna giden ruhlara hitâbetmektedir. 94 ncü âyetin, Medîne'de indiğini söyleyen yoktur. O halde aynı sözün başı olan 93 ncü âyet, nasıl ondan ayrılır ve Medîne'de iner? Çünkü 94 teki İlâhî hitâb, 93 ün devâmıdır. 93 ncü âyette cümle bitmiyor, 94 te sürüyor. Cümlenin başının, sonundan sonra inmiş olması, akla uygun değildir, İlâhî bir sözde böyle bir şey olmaz.

94’ncü âyetin sonundaki: "Hani bize ortak sandığınız aracılarınızı da yanınızda görmüyoruz!" sözü,Mekke müşriklerinin inançlarını taşlamaktadır. O halde 93’ncü âyet de Sûrenin diğer âyetleri gibi Mekke'de inmiştir.

Müsrikler, Hz. Peygamber(s.a.v.)in, Allah'a iftirâ ettiğini, kendi hayâlinden doğan sözleri Allah'a isnâdettiğini söylüyorlardı. Ayrıca müşrikler arasında Kur'ân ile alay edip: "İstesek biz de buna benzer sözler söyleriz. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir." (Enfâl : 31) diyenler vardı. Nadr ibn el-Hâris'in böyle söylediği rivâyet edilir.

İşte yüce Allah, 93’ncü âyette onlara cevaben, bu sözleri, Muham­med (s.a.­v.)in uydurmadığını, kendisine vahyedilmediği halde kendisine vahiy geldiğini söyleyenin en zâlim (haksız) kimse olacağını bildiriyor. Bu suretle Muhammed(s.a.v.)in böyle bir haksızlığı yapamayacağını, onun bilinen karakterinin buna müsâidolmadığını anlatmak istiyor. Yani Hz. Muhammed (s.a.v.), kendi uydurduğu bir şey için: "Bunu Allah bana vahyetti" demenin, ne büyük bir sahtekârlık, haksızlık olduğunu bilir, o böyle bir şey yapmaz. Âyet bir yandan Hz. Muhammed(s.a.v.)in Allah'a iftirâ etmediğini, ona gelen sözlerin, Tanrı vahyi olduğunu anlatırken bir yandan da doğru söylediği halde onu yalanlayanların, onunla alay edip: "Ben de böyle sözler indirebilirim" diyenlerin, en büyük vebal altına girdiklerini bildirmekte ve böylece inkârcıları uyarmaktadır.

Müşrikler, Hz. Muhammed(s.a.v.)in, Allah'a iftirâ ettiğini sanıyorlardı. Onların bu iddiâları, başka âyetlerde de anlatılmıştır:

"İnkâr edenler: 'Bu (Kur'ân), yalandan başka bir şey değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da kendisine yardım etti.' dediler de muhakkak bir haksızlığa) ve iftirâya vardılar" (Furkan : 4).

"Yoksa Allah'a yalan uydurdu' mu diyorlar? Allah dilese senin kalbine mühür basar; bâtılı mahveder, hakkı sözleriyle yerleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü bilir" (Şûrâ : 24).

"Yoksa 'Onu uydurdu' mu diyorlar? De ki: 'Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah'tan gelecek cezaya karşı sizin bana hiçbir yararınız olmaz. O, sizin ne taşkınlık yaptığınızı daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda O'nun şâhidolması yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir. De ki: 'Ben bir türedi peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim'." (Ahkaf : 8-9).

"Eğer o, bazı lâflar uydurup bize iftirâ etseydi, elbette ondan sağ(el)ini alırdık, sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. O (Kur'ân), korunanlar için bir öğüttür." (Hâkka : 44-48)

***

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş