Namazların kazası (2)
Pazar, 24 Şubat 2013 00:00

Namazların kazası (2)

(...dünden devam)

Küfür diyarında Müslüman olup da farz olduğunu bilmediği için namaz kılmayan kimse, bunu öğrendikten sonra kılmadıklarını kaza etmez. Bayılmış olan kimse de baygın iken kaçırdığını; delirenin, delilik halinde kılmadıklarını ayıldığı zaman kaza etmesi lâzım gelmez, îmâ ile dahi kılmaya gücü yetmeyecek derecede hasta olan insan da kaçırdığı namazlar bir gün ve gecenin namazlarından fazla ise bunları kaza etmez (Fetâvây-i Hindiyye).

Öyle ise 30–40 yıl namaz kılmamış insan namaza başladığı takdirde yeniden İslâm’a girmiş insan gibi eski namazlarını ve ibadetlerini kaza etmekle uğraşmaz. Yapacağı iş, gönülden tevbe edip bir daha ibadetlerini aksatmamasıdır.

Bu insan, inançlı insandır ama İslâm’ı uygulamamıştır. Yani mü’min ise de Müslim (pratik olarak İslâm’ı uygulayan) değildir. Kasten namaz kılmayan kimse, Kur’ân’a göre gerçek Müslüman sayılmaz. Bu sözüm bazı insanları çok tedirgin ediyor nedense. Oysa bu tedirginlik kavramların karıştırılmasından veya iyi bilinmemesinden kaynaklanıyor. İman başka, İslâm başkadır. İman, Allah’a ve Peygamber’in söylediklerinin doğruluğuna inanmaktır. İslâm ise inancının gereklerini yerine getirmek, yani dinin emir ve yasaklarını uygulamaktır. Müslim, Allah’a teslim olan, O’un emirlerine uyan, inancının gereklerini uygulayan kimse demektir. Bu bakımdan her Müslüman aynı zamanda mü’mindir ama her mü’min, aynı zamanda Müslim (Müslüman) olmayabilir. İşte inandığı halde inancının gereklerini yerine getirmeyen, namaz kılmayan, oruç tutmayan ve benzeri şeyleri yapmayan insan mü’min ise de uygulama açısından Müslim değildir. Bu, kâfir, inançsız anlamına gelmez. Dinin emirlerini yerine getirmeyen, pratiği olmayan anlamındadır. Musallî, namaz kılan insan demektir. Müslim (Müslüman) de dinin emirlerini uygulayan insandır. İşte özürsüz olarak yıllarca namazını kılmayan insan, mü’min ise de uygulama açısından Müslim (Müslüman) sayılmaz. Şimdi bu insan, namaza başlayınca işte o zaman hem mü’min, hem de Müslim (Müslüman) olur.

İmdi nasıl yeni Müslüman olan kimseden geçmişteki ibadetlerinin kazası istenmezse, 35 yahut 50 yaşında namaza başlayan kimseden de geçmişteki namaz ve ibadetlerinin kazası istenmez. O kişinin Allah’tan af dilemesi gerekir. Öyle ince hesaplara hiç gerek yok. İbadet manevi yıkanma, arınma demektir. On yıl hiç yıkanmamış olan kimse, bu kirlilik halinden pişman olup yıkanmaya başlarsa geçmiş yıllarda yıkanmamasını kaza mı eder? O geçti. Bundan sonrasına bakmalı. Namaz, ibadet Allah’a yönelmedir. Siz bundan sonra ibadetinizi aksatmamaya çalışın. Öyle ince hesaplara girmeğe, sünnet yerine kaza kılmaya filan gerek yok. Zaten namaz Allah’a yönelmedir. Sünneti, farzı din hocaları ortaya çıkardılar. Peygamberimiz farz, sünnet diye niyetlerle namaz kılmadı. Onun cemaatle kıldığı namazlara sonradan farz, kendi başına kıldığı namazlara da sünnet dediler. Bunu kendisi söylemedi.

Resûlullah Efendimiz, ümmeti için daima kolaylığı istemiştir. Diyor ki: "Siz gücünüz yettiği kadar ibadet yapınız. Vallahi siz usanmadıkça Allah usanmaz. Allah'a en sevimli amel, sahibinin devam ettiği ameldir." (Riyâzu's-Sâlihîn, bâb fî'l-iktisâdi fît'tâ'ah, s. 74. Mısır Baskısı. 1379/1960.)

"Din kolaylıktır. Dinde hiç kimse ileriye gitmek (aşırı amel yapmak) istememiştir ki din ona galip gelmiş olmasın, onu âciz bırakmış olmasın. Böyle olunca orta gidin (matlûbunuz olan ameli tam ifa edemediğiniz vakit ona şükretmekle yetinin). Böyle yaparsanız size müjde olsun. (Amelin azına da çok sevap verilir. Yola çıkarken) sabah akşam seferinden, biraz da gece yürüyüşünden faydalanın (da kendinizi yormayın)." (Aynı eser, s, 75)

Bu hadîs, ibadet ile Allah'a yaklaşmayı seyahate teşbih etmektedir. Nasıl sabah, akşam ve gece yol gitmeğe uygun ise bu vakitlerde ibadet de öyle uygun ve feyizlidir.

İbâdette esas olan huzurdur. Nicelikten çok nitelik önemlidir. Huzursuz bir sürü nafile namaz kılmaktan ise huzur ile birkaç rek’at nafile kılmak daha evlâdır. Yine Nebiyy-i Ekrem Efendimiz buyururlar ki:

"Sizden biriniz namaz kılarken esnerse uyusun ki uykusu geçsin. Zira biriniz esneyerek namaz kılarsa bilmez de belki istiğfar ederken nefsine söver." (Aynı eser, s. 76)

***

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş