Azab kelimesinin anlamını ve Kur’ân’daki anlatımını açıklar mısınız (5)

Âyetteki en-nâs sözünün de bütün insanları kastetmiş olması gerekmez. Kur'ân'da en-nâs, çoğunlukla Hz. Muhammed'in hitâbettiği toplumu kasteder. Araplar bir cemâate hitabettikleri zaman "yâ nâs" veya "eyyuhâ-en-nâs!" derler. Bundan maksat dinleyicilerdir. Binaenaleyh "O duman insanları kaplar” âyetinden, dumanın yeryüzündeki bütün insan­ları kaplaması gerekmez. Bundan kasıt, dumanın yani savaş dumanının, kalkacak toz toprağın, İslâma karşı gelen müşrikleri kaplayacağıdır. Gerçeği Allah bilir.

Bu âyetler, Hz. Muhammed(s.a.v.)e inanmayan müşrikleri tehdîdet­mekte­dir. Peygamber'in çağdaşı olan müşrikler, kendilerinden bin yıl, hattâ belki binlerce yıl sonra vuku bulacak olayları göremeyeceklerine göre onları, görmeyecekleri, yaşamayacakları şeylerle tehdîdetmenin bir yararı olmaz. Bundan dolayı âyetlerde anlatılanların, Kıyâmet olayları değil, o müşriklere isâbet edecek felâketler olduğu anlaşılır.

Şûrâ: 18, Ankebût: 53–54, Ra‘d: 6, Hac: 47. âyetlerde acele ile azap isteyen ve bu suretle Peygamber’in ve Kur’ân’ın uyarılarıyla alay eden inkârcıların bu davranışları, bir kınama üslûbu ile sergilenmekte ve o korkunç azap geldiği zaman bir günün, bin yıl kadar uzun geleceği, o zamanın o kadar zor olduğu vurgulanıyor.

Son âyetin ikinci cümlesinde Allah’ın, sözünden caymayacağı ve O'nun katında bir günün, insanların hesabınca bin yıl gibi olduğu ifade ediliyor. Bundan anlaşılan şudur: İnsanlara verilen bir süre kendilerine uzun gelir. Derhal azâba uğratılmamaları, kendilerini aldatır. Zannederler ki hiç başlarına azap gelmeyecek, yaptıkları yanlarına kâr kalacak, hep böyle rahat yaşayacaklar. Oysa bu, Allah tarafından kendilerine verilmiş bir deneme süresidir. Bu süre onlara uzun gelse de Allah'a göre kısadır, çabuk geçer. Çünkü insan kısa ömürlüdür. İnsana çok uzun gelen süreler, Allah'a göre saniye kadar dahi değildir. Allah katındaki bir gün süresi, insanlara bin yıl gibi uzun gelir. Allah insanlara, kendi katındaki gün kadar bir günlük süre verir ama bu, insanlara bin yıl gelir. Müfessirler, bu son cümleyi şöyle açıklamışlardır:

Onlara ulaşacak bir günlük azap, şiddetinden dolayı bin yılın azâbı gibi gelir. Azâbın şiddetinden ötürü bir gün, bin yıl kadar uzun sürer. Nitekim hastalıktan gözü uyku tutmayan insana gecelerin nasıl uzadığını herkes bilir. Şâirin dediği gibi:

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir

Mübtelây-ı gama sor kim geceler kaç sâat

Ebû Müslim'e âid olan bu görüşü Râzî de tercih ediyor. İkinci tefsîre göre de bu ifade, hesap zamanında âhiret günlerinin uzunluğunu gösterir. Hesabın şiddetinden dolayı orada bir tek gün, bin yıl gibi uzun gelir.

Üçüncü görüşe göre bir günle bin yıl Allah'a göre birdir. Çünkü O kudret sahibini hiçbir şey âciz bırakamaz. Eğer bir günlük süreyi uzun görmüyorlarsa bin yıllık süreyi de uzak görmemelidirler. Çünkü O'nun katında bir gün ile bin yıl birdir (Mefâtîhu'l-gayb: 2/46).

Demek ki insanların hesabına göre bin yıl süren bir zaman, Allah katında bir günden, hatta bir andan ibarettir. Çünkü Allah zamandan münezzehtir, zamanın üstündedir. Zamanlı ve kısa ömürlü insana göre bin yıl çok uzun bir süredir. On beş, yirmi kuşağın ömrünü kapsar. Belki de bir milletin ömrüdür. Meselâ Endülüs Emevîlerinin İspanya’da hükümranlığı sekiz asır; Osmanlı devletinin ömrü de altı asır sürmüştür. Fakat bu uzun süre, Allah'a göre bir günden ibarettir. İşte Allah, milletleri böyle bir süre içinde dener. Kimi milleti kendi hesaplarına göre bin yıl dener, sonra yola gelmeyenleri helâk edip ortadan kaldırır. Kimini de daha uzun bir süre dener.

Allah katında insanların hesabınca elli bin yıl süren bir günün olduğu da Meâric Sûresinin 4’ncü âyetinde zikredilmiştir. Bütün bunlar, Allah katındaki zamanın, insanların hesaplarıyla kıyaslanamayacağını, insanlara göre bin yıl, elli bin yıl süren uzun bir zamanın, Allah'a göre bir günden, hattâ bir andan ibaret olduğunu gösterir. Bundan dolayı aslında Allah'a göre çok kısa olan bu dünyanın ömrü, insanlara çok uzun gelmektedir. Onun için yüce Allah: "Onlar onu uzak görüyorlar, biz ise onu yakın görüyoruz" (Meâric: 6-7), "Kıyâmet işi, bir göz açıp yumma kadar, ya da daha yakındır" (Nahl: 77) buyurmuştur. O ezelî ve ebedî yaratıcıya göre bir göz açıp yumma kadar kısa olan dünya ömrü, biz insanlara göre milyonlarca yıl sürebilir. Gerçeği Allah bilir.

Azâba veya Kıyâmete inanmayanlar, Kur'ân'ın haber verdiği o azap sâatinin hemen gelmesini isterler. Geleceğine inanmadıklarından Peygamber’le ve Müslümanlarla alay etmek ve onları küçümsemek için böyle söylerler. İnananlar ise ondan korkarlar, o zamanın mutlaka geleceğini bilirler. O azap veya Kıyâmet sâatinin vukuundan şüphe edip onun hakkında Müslümanlarla tartışanlar gerçekten çok uzaklara sapmışlardır.

Allah adâlet sâhibidir. Bu dünyada zâlimler olduğu gibi hakkı elinden alınmış, haksızlığa uğramış mazlûmlar da vardır. Eğer herkesin hakkını alacağı bir âlem yok ise ve ölüm ile hayât tamamen sönüyorsa, zâlimin yaptığı yanına kâr kalıyor, mazlûmun âhı yerde heder oluyorsa böyle bir dünyayı yaratan Allah, onu dengesiz ve adâletsiz yaratmış olur. Ve dünyada denge olmadığı gibi Yaratanda da adâlet olmaz. Oysa kâinatta denge vardır. Allah kâinâtı hak ile ve mîzân ile yani adâlet ve denge ile yaratmıştır. Kâinâtta kanunsuz, dengesiz, düzensiz hiçbir şey yoktur. Zerreden küreye her şeye bir denge ve adâlet hâkimdir. Böyle olunca insan fiillerinin de dengelenmesi, Yaratanın adâleti gereğidir. Görünen dünyada bu denge ve adâlet tam gerçekleşmiyor. Öyle ise İlâhî adâletin tam gerçekleşeceği, haklının hakkını alacağı, haksızın da cezasını göreceği görünmez bir âlem vardır. İşte o âlem, bedenden ayrılan ruhun gideceği âlemdir. Ölüm yok olmak değil, ruhun adâlet dünyasına geçmesidir.

Modern ilim, kâinâtta hiçbir hareketin, ısının ve elektriğin kaybolmadığını, hareketin ısıya, elektriğin de ısıya ve ışığa dönüştüğünü göstermiştir. O halde insanın yaptığı işler de ni‘met veya azâba dönüşecektir. Kulun fiilleri zayi olmaz. Baksana gül eken diken toplamıyor, hurma diken de darı biçmiyor. (devamı yarın...)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş