Azab kelimesinin anlamını ve Kur’ân’daki anlatımını açıklar mısınız (3)

Müfessirler demişlerdir ki: Mü'min kabrinden çıktığı zaman yüzü en güzel, kokusu en nefîs olan bir şey kendisini karşılar:

–Ben senin amelinim. Dünyada ben sana binmiş idim, bugün de sen bana bin, der.

–Kâfir de kabrinden çıkınca onu en çirkin suratlı ve en pis kokulu biri karşılar:

–Ben senin amelinim. Dünyada sen bana binmiş idin, bugün de ben sana bineceğim, der (Mefâtîhu'l-ğayb: 12/199).

“55– Ansızın ve hiç farkına varmadığınız bir sırada, size azâp gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun. 56– (O gün günâhkâr) Nefsin şöyle demesinden sakının: ‘Allah'ın yanında (O'na kullukta) kusur edişimden dolayı vah (bana). Gerçekten ben alay edenlerdendim.’ 57– Yahut şöyle demesinden: ‘Allah bana hidâyet etseydi, elbet ben de (Allah'ın azâbından) korunanlardan olurdum.’ 58– Yahut azâbı gördüğü zaman: ‘Keşke benim için bir kez daha (dünyaya dönüş) olsaydı da güzel hareket edenlerden olsaydım!’ demesinden. 59– (Allah şöyle buyurur): ‘Hayır, (artık dönüş yok, çünkü) sana âyetlerim geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve nankörlerden oldun!’” (Zümer: 55–59)

"39– İnkâr edenler, ne yüzlerinden, ne de sırtlarından ateşi savamayacakları ve yardım da olunmayacakları zamanı bir bilselerdi (onu böyle acele istemezlerdi)! 40– Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine mühlet verilecek. (Enbiyâ: 73/39–40)

Bu âyetlerde kâfirlerin, alay ettikleri azabın fecâatini bilseler, böyle yapmayacakları vurgulanıyor. Öyle bir azap ki kâfirler o zaman yüzlerinden ve sırtlarından azabı savamazlar. Birden gelecek o azâbı geri çeviremezler. Kendilerine aslâ fırsat verilmez.

“53– Senden azâbı çabuk istiyorlar. Eğer (azap için) belirtilmiş bir süre olmasaydı, onlara hemen azap gelirdi. Fakat hiç farkına varmadıkları bir sırada o, kendilerine ansızın gelecektir. 54– Cehennem o nankörleri kuşatmış iken, onlar hâlâ senden azabı çabuk istiyorlar. 55– O gün azap, onları üstlerinden, ayaklarının altından örter ve (Allah onlara): ‘Yaptığınız işleri tadın!’ der.” (Ankebût: 53–55)

Peygamber(s.a.v.)e inanmayan müşrikler: "İşte biz seni inkâr ediyoruz. Sen, sözlerini kabul etmediğimizden dolayı azâba çarpılacağımızı söylüyorsun. Gerçekten peygamber isen haydi, o sözünü ettiğin azâbı getirsene!" diyorlardı. Müşriklerin bu sözleri birçok âyette yinelenir. Demek ki Hz. Peygamber ile müşrikler arasında böyle tartışmalar çok oluyor ve bu tür âyetler onlara cevâb olarak iniyordu.

Âyetin sonunda azap için bir süre konmamış olsa, azâbın hemen geleceği, Allah'ın belirlediği vakit gelince azâbın onları hemen yakalayacağı belirtiliyor.

Âyet­ler­de: "Cehennem o nankörleri kuşatmış iken onlar hâlâ azâbın çabuk gelmesini istiyorlar" buyuruluyor. Yani azap onları kuşatmıştır. Fakat onlar bunun farkında değillerdir. Çünkü işledikleri işler, kendilerini kuşatır, kötü huyları mânen kendilerini saran cehennem olur ama onlar bunu fark edemezler. Bir gün azap birden bire onları her yandan kaplar. Ve kendilerine: "Haydi, yaptığınız kötü işlerin tadını tadın!" denilir.

Dünyada yaptıkları işler, kendilerine cazip, tatlı gelirdi. Gerçekler ortaya çıkınca, o kendilerine cazip gelen şeylerin, aslında ruhlarını kuşatan birer cehennem azabı olduğunu anlarlar. Yaptıkları işlerin acısını çekerler. Fiillerinin cehennemi, insanı her yandan kuşatmaktadır. Fakat kendisi bu ma‘nevî halin farkında olmaz. Rûh bedenden ayrılınca, beden içinde iken yaptığı işlerin aldığı ma‘nevî şekillerini görür, o işlerin tadını tadar.

“(İnanmayanlar) İlle (helâk edilecekleri) sâ‘atin ansızın kendilerine gelmesini mi bekliyorlar? İşte onun eşrâtı (belirtileri) geldi. O uyarıldıkları sâ‘at kendilerine geldikten sonra artık öğüt almaları nereden mümkün olsun? (Muhammed: 18)

Bu âyette, uyarılıp da bir türlü yola gelmeyen insanların başına gelmesi mukadder olan ve alâmetleri görünmeğe başlayan o azap sâatinin, ansızın geleceği vurgulanıyor.

Âyette geçen es-sâ‘ah Kıyâmet, eşrât da Kıyâmet alâmetleri olarak tefsîr edilmiştir. Burada o azap sâatinin alâmetlerinin belirmiş olduğu bildirilmektedir. Demek ki gelecek sâatin alâmetleri ortaya çıkmağa başlamıştır. Eğer bu sâat, Kıyâmet ise, Hz. Peygamber döneminde beliren Kıyâmet alâmetleri nelerdir? Rivâyetlere göre Peygamber(s.a.v.)in gönderilmesi, Kıyâmet alâmetidir. Çünkü o son peygamberdir. Onun gönderilmesi, artık Kıyâmetin son derece yaklaştığını gösterir. Nitekim kendisinin: "Benim gönderilmem ile Kıyâmet arası şu ikisi gibidir” (Buhârî, Rikak: 39) deyip işâret ve orta parmağını birbirine bitiştirerek gösterdiği, Kıyâmetin bu iki parmağın birbirine yakınlığı kadar yakın olduğunu anlatmak istediği rivâyet edilir. Hz. Peygamber'den, Kıyâmet alâmetleri hakkında bazı hadîsler de rivâyet edilir ki bunlara göre ilmin kalkması, cehâletin yayılması, şarabın (çok) içilmesi, zinânın yaygınlaşması, erkeklerin azalıp kadınların çoğalması, öyle ki elli kadına bir erkeğin düşmesi Kıyâmet alâmetlerindendir ( Buhârî, İlm: 2, Rikak: 35).

"Bir a‘rabî (bedevî, köylü), Peygamber(s.a.v.)e gelip Kıyâmetin ne zaman kopacağını sormuş, konuşmakta olan Peygamber, devam edip sözünü bitirdikten sonra soru soranın nerede olduğunu sormuş. Adam: ‘Ben buradayım, yâ Resûlallah' demiş. Peygamber(s.a.v.): ‘Emânet zâyi olunca Kıyâmeti gö­zetle' demiştir. Adam emânetin nasıl zayi olacağını sormuş, Peygamber(s.a.v.): ‘İşler ehil olmayanlara verilince Kıyâmeti gözetle' demiştir." (önceki notun aynı )

(devamı yarın...)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş