ALMAN ORDUSUNDAKİ MÜSLÜMAN ASKERLERİN DURUMU (5) PDF 
Pazar, 29 Kasım 2020 00:00

ALMAN ORDUSUNDAKİ MÜSLÜMAN ASKERLERİN DURUMU (5)

(...dünden devam)

6. Asker oruçlu iken gerekirse harbe gidebilir mi?

Cevap: Asker oruçlu iken gerekirse savaşa gidebilir. Cephede askerin oruç tutması gerekmez. Ona orucu yeme ruhsatı verilmiştir. Bakara Suresinin 184. âyetinde hasta veya yolcu olanın, orucunu yiyebileceği, sonradan tutamadığı günler sayısınca oruç tutacağı bildirilmektedir.

Ama buna rağmen oruç tutmak isteyen, tutabilir. Hz. Peygamber’in oruçlu iken çıktığı seferler olmuştur. Ama kendileri, seferde, özellikle savaş durumunda güçlü olabilmek için orucu yemeyi tavsiye etmişler: “Seferde oruç tutmak, iyilik değildir” (Müslim, Musâfirîn: 12) buyurmuşlardır.

7. Çoğunluğu Hıristiyan olan toplumlarda, Müslüman askerlerin en çok neye dikkat etmeleri lâzımdır? Özetler misiniz?

Cevap: Çoğunluğu Hıristiyan olan ülkede Müslüman askerler, dinlerinin temel yasalarına aykırı olmayan hususlarda komutanın emrine, yasalara itâat eder; verilen görevi yaparlar. Disiplini bozmaz, doğruluktan ayrılmazlar. Kendileri için yapılmasını istedikleri şeyi başkalarına yapar; kendileri için yapılmasını istemedikleri şeyi başkalarına yapmazlar.

Özetle Müslüman doğruluk, dürüstlük, saygı ve güzel ahlâkın en güzel örneğini verir.

Beraber yaşadığı insanların inancına saygı gösterir. Çünkü Müslüman, bütün peygamberlerin ve Kitapların hak olduğuna, Allah’a inanan ve O’na kulluk eden herkesin kardeş olduğuna inanır. Kitap ehliyle kardeşçe yaşamağa çalışır. Elbette kendi dininin gereklerini de yerine getirir. Zaten Kitap ehliyle, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü içinde kardeşçe yaşamak, İslâm dininin gereğidir. Kitabımız Kur’ân, Kitap ehliyle dostça yaşamamızı öğütlemiştir: Âl-i İmrân: 94/64, Ankebut: 85/46 vb.

Mühim Not: Yukarıdaki soruları hangi mezhebe göre cevapladınız? Delîllerinizi kaydediniz ve sizler hangi mezhebe tâbi‘siniz.:

Cevap: Bu sorulara, Kur’ân ve Peygamber’in sözleri (ha­dîsler) ışığında cevap verdim. Kur’ân’da açık söylem olduktan sonra mezhebin önemi yoktur. Ama bütün mezhepler de bu konuda aynı görüştedir.

Benim mezhebime gelince, Hanefî bir ortamda yetiştim. Bazı meselelerde Hanefî mezhebini taklidediyorum ama körü körüne bir mukallid değilim. Birçok mes’eleyi Kur’ân ve Hadîs’ten alıp uygularım. Zaten Kur’ân ve Hadîsten hüküm çıkarma imkânına sahibolanların, bir mezhebe tâbi olmaları câiz değildir. Mezhep din değil, bir yorum yöntemidir.

(devamı yarın..)

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş