ISFAHAN KUR’ÂN KONFERANSIDAN ANILAR (4) PDF 
Cumartesi, 24 Ekim 2020 00:00

ISFAHAN KUR’ÂN KONFERANSIDAN ANILAR (4)

(...dünden devam)

İngiliz işgali yüzünden Seyyid Şehabeddin’in Türkiye’ye gidip bir süre Maraş’ta yaşadığını, sonra Necef’e gittiğini, daha sonra Kum’a gelip yerleştiğini, işte bu yüzden Maraşlı, Necefli nispetleri taşıdığını söyledi ve Kütüphanenin ilginç kuruluş hikâyesini anlattı:

- Seyyid Şehabbeddin, kitaba çok meraklı bir insandı. Avrupalı doğubilimcilerin, İslâm kültür miraslarını, yazmaları nasıl toplayıp Avrupa kütüphane ve müzelerine kaçırdıklarını görünce: “Bu eserler bizim malımız, bizim kültür mirasımız, bizim hakkımızdır. Bunlara onlardan önce bizim sahib olmamız gerekir.” Diyerek çocukluğundan itibaren elde edebildiği eserleri saklamış. Eser para ile satılır. Seyyid Şehabeddin’in kitap alacak parası yok. Ama Şîî inancına göre namaz kılmamış yahut oruç tutmamış veya eksik tutmuş kimselerin, bunları kaza etmeleri gerekir. Bunu yapamazlarsa birisine para vererek yaptırmalıdır­lar. Hayatlarında ibadet borçlarını ödeyemeyenlerin çocuklarının bu borcu ödemeleri gerekirmiş. Tabii çoğunlukla başkasına para vererek bunu yaptırırlar.

İşte Hafız Şeyh Şehabeddin de kiminin kılamadığı namazları kılarak, tutamadığı oruçlar yerine oruç tutarak veya Kur’ân okuyarak aldığı paralarla bulduğu yazmaları satın almış. Tuttuğu not defterine de hangi yazmayı kaç namaz veya kaç günlük oruç tutarak aldığını yazmış. Not defterinde kimi kitap için “Bunun için iki ay oruç tuttum. Şunun için şu kadar namaz kıldım. Bugün param olmadığı için akşam yemeği yiyemedim, ama ertesi gün de oruç tuttum…” şeklinde satın aldığı kitapların manevî fiyatlarını yazmış.

Gerçekten bu kütüphanede nadide eserler var. Hele o at kılıyla yazılmış Mushaflar! Takriben 75 santimlik bir şerit üzerine at kılı ile tüm Kur’ân yazılmış. Tırnakla yazılmış kitap var. Tevrat ve İncil yazmaları var. Görülmeğe değer bir kütüphane. Müdür buranın, yazma eser bakımından dünyada üçüncü kütüphane olduğunu söyledi. Birinci derecede Süleymaniye, ikinci derecede Kahire, üçüncü derecede burası imiş.

Dönüşte, Tahran’ın yakınlarında bulunan Humeynî Camiini ziyaret ettik. Muhteşem cami içinde Humeynî’nin kabri var ama büyük ve işlemeli bir madeni kafes içinde. Yanında kendisinden birkaç yıl sonra ölen oğlu da yatıyor. Yalnız burası, Humeynî’nin hayatını geçirdiği mütevazı ev ile tam bir tezat teşkil ediyor. Hayatta yaşadığı ev o kadar mütevazı, ama öldükten sonra konulduğu kabir, milyar dolarlara mal olan bir anıt türbe.

Burada akşam ve yatsı namazlarını cem’an kıldık. Vakit de epey ilerlemişti. Otele döndük. Sabahleyin saat 5.30’da otelden ayrıldım. Görevli beni Mehrabad Hava Limanına getirdi, çıkış işlemini yaptırdı. Ve 20 dakika rötarla kalkan uçağımız 09.40’da İstanbul’a indi.

***

 

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş