Namazı aşk ile kılabilmek için ne yapmalı?

Namazı aşk ile kılabilmek için ne yapmalı?

Saygıdeğer Hocam, 2 gün önce Berk isimli bir arkadaş bir yazı yazmış. Öncelikle o yazıyı ben doğru bulduğumu belirtmek isterim ve kendisine teşekkür ederim. Siz dürüstlüğü, içtenliği, gerçekliği anlatıyorsunuz ama halkımız hala başka yerlerde, hala aynı yerde, hala atasının bıraktığı noktada. Namazda burnumu çektim, namazım bozuldu mu; abdest alırken kulak mememe su değmedi günah mı olur, gibisinden sorularda.. Oysa insanın içi bozulmuş, adalet bitmiş, dünya kötülük içinde yanıyor, insanlar ölüyor, acı çekiyor.

Biz hala cebimizdeki parayı nasıl iki katına çıkartırız, daha çok daha çok nasıl kazanırız hırsı içerisindeyiz, her yolu mubah görüyor, her şeyi yapıyor, sonra en dindar oluyoruz muhabbet içinde.

Siz doğruyu anlatıyorsunuz ve karanlığı dağıtıyorsunuz hocam. İnsanların içine işliyor ve iyiye yöneltiyorsunuz. Benim umudum var sayın hocam, Yüce Allah iyiliği mutlaka kötülüğe karşı galip kılacaktır. İnsanların içlerinin ışıkla dolup hurafelerden, saçmalıklardan ayrılıp hak yolunda bilim ile aydınlanıp, okuyup öğreneceği, cahillikten sıyrılıp kendini bulacağı günler gelecektir. Siz o günlerin kıvılcımı, aydınlatıcısınız Hocam. Allah sizi yolunuzda muvaffak etsin, sizden yaptıklarınız ve yapacaklarınız için razı olsun.

Yunus Suresi 100. âyeti açıklayabilir misiniz hocam?

İkinci sorum da; namaz kılarken tüm kalbimizle maddi dünyadan soyutlanıp Yüce Allah’ın huzurundaymış gibi ibadet edebilmemiz için kendimizi nasıl eğitmeli ve aydınlatmalıyız? Teşekkürler Hocam. Baykurt

Cevap: Önce güzel sözleriniz ve ümitvarlığınız için teşekkür ederim. Sorunuzun cevapları şöyledir:

C.1 "Rabbin isteseydi, yeryüzündekilerin hepsi mutlaka inanırdı. O halde sen mi insanları inanmaları için zorlayacaksın? Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allah) pisliği (huzursuzluğu, azâbı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor." (Yunus: 99-100)

Açıklama: Bu âyetlerde, Allah istediği takdirde yeryüzündekilerin hepsinin inanacağı, Allah'ın izni olmadan hiçbir canın inanamayacağı bildirilmektedir. Bunun anlamı şudur: Allah insanları serbest bırakmıştır. Eğer isteyip de zorlasa, inanmayan kalmaz, herkes inanır.

Kişinin inanması, birtakım iç ve dış etkenlere dayanır. Dış etkenlerin zihinde bıraktığı izlenimler, Allah'ın insanda yarattığı bedensel ve ruhsal etkenlerle biçimlenir, kişiye bir yön verir. Bunların hepsi Allah'ın yaratmasıyla olur. Gerçekte Allah, kişinin düşüncesini şu veya bu yöne çevirebilir. Hidayete götüren de sapıklıkta bırakan da gerçekte O'dur. Çünkü her hareket, her güç, her atılım O'na dayanır. O halde inadında, inkârında direnenlerin davranışlarına üzülmemek lâzımdır. Elçilerin görevi duyurmaktır.

Her şeye rağmen küfründe ısrar eden kimseyi -kendi içinde hiçbir iyi düşünce çabası göstermediği için- Allah, düşüncelerinin bunalımları içinde bırakır. Onun gönlü bir türlü imana yatmaz. Çünkü bundan haz duymaz, zevk almaz. O hep küfürde, kötü düşünceler içinde bocalar. İşte ''Allah, düşünmeyenlerin üzerine pislik kor" cümlesinin anlamı budur. İyiye yönelmek istemeyenler, bu iradeyi göstermeyen, bu seçimi yapmayanlar, kötü düşünceler, inkârlar içinde kalırlar.

İnsanın kabiliyeti, tâ eskilere uzanan atalarından, yaşadığı ortamdan gelir. İnsana atalarından gelen genler vasıtasıyla kabiliyet veren, Allah'ın yasalarıdır. Bunu temelinden değiştirmek mümkün değildir. Öyle ise Allah'ın takdirini kabul edip ona boyun eğmek gerekir.

Âyette kavminin, özellikle yakınlarının inanmasını çok isteyen, fakat bunlardan bir kısmının inanmamasına üzülen Hz. Muhammed (s.a.v.) teselli edilmekte, onların inanmamasının, kabiliyetsizliklerinden ileri geldiği bildirilmektedir. Çünkü Peygamberin görevi tebliğ etmek, muhataplarını inanmaya zorlamak değildir. Zaten zorlama ile inanmış olsalar da on iman, gerçek iman sayılmaz. İman serbest irade ve seçime bağlıdır.

Allah bu seçim özgürlüğünü insana vermiştir; peygamber aracılığı ile de doğru yolu göstermiştir. Buna karşın insan aklın ve Hakk'ın yolunu değil de nefsin ve şeytanın yolunu seçerse artık sorumluluk kendisine aittir. Yani âyetler bir yandan Peygamberi ve mü'minleri teselli yanında bir yandan da insanın irade ve seçim serbestliğine sahibolduğunu vurgulamaktadır.

C.2 Namazın asıl amacı Allah'ı anımsamak, O'nu düşünmek ve bütün benliğiyle Allah'a yönelmektir. Namazın temeli Zikir'dir. "Beni Anmak için namaz kıl!" (Taha Suresi) buyurulmaktadır. Zikir de gönlü huzura kavuşturur. İtmi'nan derecesine ulaştırır: "Elâ bizikrillahi tatmainnu'l-kulûb: İyi bilin ki ancak Allah'ı anmakla gönüller itminana kavuşur, huzur bulur!" (Ra'd Suresi: 28)

İnsan namazda Allah'ın zikrine yoğunlaşırsa o zikir, yavaş yavaş gönlü Allah sevgisine doğru çeker. İşte o zaman tam aşk ile namaz kılınabilir. Bu hal namazı yüksünerek kılmakla olmaz; öyle bir haldir ki, bu halde namaz yük değil, aşk haline gelir. İnsan öyle bir zevk alır ki o namazdan ayrılmak istemez. Peygamberimizin geceleyin ayakları şişinceye dek namazda durması, acaba yüksünerek yapılacak iş midir? Bu tür namaz kılmak, ibadette ihsan derecesidir. Peygamberimiz ibadette ihsanı: "Allah'ı görürcesine ibadet etmendir, zira sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor!" şeklinde anlatmıştır.

Bu dereceye nasıl ulaşılır? Öyle kolay değil. Kendini Hakk'a vererek, Allah'ı çok severek, çok anarak. Birden bire olmaz ama insan çok isterse Allah kulunu mahrum etmez. Hak sevgisini anlatan ve yaşatan kitapları okumak insanı bu yöne yönlendirir. Yunus'u okuyun, Mesnevîyi okuyun, erenlerin hayat tarzını okuyun, siz de öyle olabilirsiniz. Başarı dileklerimle.

 

 

   Copyright @ Süleyman Ateş